KASABA KÜLTÜRÜNÜN EGEMENLİĞİNDEYİZ

KASABA KÜLTÜRÜNÜN EGEMENLİĞİNDEYİZ

 
 
Bir toplumun ya da bireylerin özdeksel ve tinsel yaratılarının tümüne "kültür" demişiz. Kültür, bir yaşayış biçimidir; toplumun ve bireyin tavır, davranış ve alışkanlıklarına yansır. Kültürün evrensel, ulusal niteliği olduğu kadar yerel yönü de vardır. Bir toplumda ya da toplum katında hangi kültür baskınsa, orada, onun değerleri geçerlidir. Yaşayış ve anlayış ona göre biçimlenir.
 
Ülkemizin köy, ilçe, il olarak birimlere ayrılması, sadece yönetseldir. Gerçekte, köy ve kent yaşamıdır, kültürel bakımdan söz konusu olan. Kent, endüstriyel üretim araçlarının merkezidir, sahibidir. Dolayısıyla ekonominin, genel yaşayışın belirleyicisidir. Yönetime biçim veren, eğitimin yönünü ayarlayan da kenttir. Gerçek anlamdaki kent, uygarlığın da odak noktasıdır. Kent, uygarlık; uygarlığın ayrılmaz bir parçası olan kültür, iç içe girmiş, birbirini etkileyen ve bütünleyen üstyapılardır. Köy ise, göçebe yaşamdan yerleşik düzene geçişin yarattığı, ekonomik yapısı ilkel tarıma dayanan bir yaşayış biçiminin adıdır. Düşüncesi, anlayışı; ekonomik düzeyi ve konumuyla doğru orantılıdır. Doğa ile kent arasındaki dokusu, ne oranda ise, gücü ve etkisi de o kadardır. Varlığını zar zor sürdürebilmek, kenti beslemeye çalışmaktır, onun ödevi.
 
Ülkemiz baştan başa bir köy müdür? Gerçek anlamda kaç kent vardır? Uygarlığın, kültürün belirleyici odağı olması gereken kentlerimiz, ne oranda kendi sanayi ve sermayemizin kaynağıdır? Yönetimi biçimlendirmekteki etkisi nedir? Eğitimin yönünü saptamadaki gücü nereye kadardır? Kendi yaşamını düzenlemede, ülkenin bütününü etkilemede ne oranda yerli, ne oranda dışa bağımlıdır?
 
J.M. Albertini (Azgelişmişliğin Mekanizması, May Yayınlar: 1974):  "... Kültürsüzleşme, bir grubun, diğer bir kültürle ilişkisi sonucu, kendi kültürünü değiştirmesi, hatta bütünüyle kaybetmesi olayıdır. Azgelişmiş ülkelerin şehir ekonomileri, hayat biçimleri bakımından, ülkenin geri kalan kısmına yabancıdırlar. Batılılar film, reklamcılık, eğitim ve yabancıların varlığı yoluyla şehir halkı üzerinde egemenlik kurarlar. Şehir, geniş ölçüde "kültürsüzleşmiş" bir topluluktur."   Asıl kent sayabileceğimiz merkezlerimiz, J.M. Albertini'nin çizdiği tabloya uyuyor, aşağı yukarı. Ne kalıyor geriye? Kasaba niteliğindeki yerleşim birimleri. Bize özgü moral değerlerden kimilerinin, buralarda tamamen ufalanmadığını, ancak çağdaş düzeye de ulaşamadığını görüyoruz.
 
Kasabanın ne olduğunu saptamaya çalışalım; Yönetsel tanıma göre kasaba; 2.000-20.000 nüfuslu, kentten küçük, köyden büyük yerleşim birimidir. Kırsal kesimin (köyün) özelliklerinden sıyrılamamış; kent hizmetlerinden bir bölümünü şöyle böyle karşılamaya çalışan bir yapıdır. Bir ara noktadır. Ne köydür, ne kenttir. Aracılık, onun özelliğidir: Köyden sağdığını, ne oranda kente aktarabilirse, kentten ne kadar pay koparabilirse, gücü ve varlığı da o kadardır. Kendini belirleyen ekonomik, sosyal ve kültürel değerleri, tam anlamıyla saydamlaşıp netleşerek kesinlik kazanamamıştır. Kasabalının sürüp gelen moral değerlerini temsil eden kısmı ise, kasaba hayatının yönlendiricisi değildir artık. Demokrasi diye, yenilik diye ortaya çıkmış kırma bir takım, önalmıştır. Kasabayı, böyle niteleyince, kentlerimizden hangisinin ne kadar kent, ne kadar kasaba özelliği taşıdığını düşünmek gerekir. Çünkü uygarlık merkezi kent demektir. Kültürü vardır. Ekonomi oradan ayarlanır, yönetim biçimini o belirler, eğitimi o yönlendirir.
 
Kültürün oluşmasında çevreyle ilişkiler söz konusudur: Kişi ve toplum, kendisine yararlı ya da zararlı olan nedir, nelerden uzak durmak gerekir gibi sorular sorar. Bu gibi etmenler, onun kültürünün belirleyicisidir. Böylelikle edinilen kültür yaşama geçince olgular, nesneler, insanlar arası ilişkiler, ona göre değerlendirilir; neden-sonuç ilişkileri, onun terazisinde tartılır.
 
Kasabalı (Buna ilçe'li, il'li de diyebilirsiniz); nasıl kendine bağlayacak, ekonomik yönden onu, nasıl elinin altında tutacak; köyden devşirdiklerinin kaçta kaçını kendine ayıracak, ne kadarını kente aktaracak; kente verdiği ödünlerin karşılığında ne koparacak sorularını, hep zihninde tutar. Böyle olunca aracı kişilikte yapılanmak, gününü kurtarmak, hangi dalgalanmanın içinde neyi yakalayacağının beklentisinde olmak; kasabalının kaçınılmaz yazgısıdır. Kendine özgü saydamlaşıp belirginlenerek oturmuşluğu yoktur. Bilimsel olsun olmasın, moral ölçütlere uysun uymasın, bir yolunu bulup yaşamını sürdürmek güdüsüne çakılmıştır. Alacağı yerle vereceği yer arasındaki dengenin hızına göre gider gelir. Hiçbir zaman belirleyici değildir. Gerçek kişilik katına ulaşamaz. Yerleşmiş değerler, bilimsele oturmuş kurallar değildir, onun yaşamının omurgası. Belinin eğilip doğrulma yeteneğine göre, yaşamında mutluluk, mutsuzluk görülür.
 
Sözde demokrasimizde, bilimsel gerçeklerden çok, oy toplama kaygısı ön plandadır. Kim, kasaba psikolojisini, ne kadar okşarsa, o kadar oy alır. Dolayısıyla iktidarın yolu, kasabaya şirin görünmekten geçer. Kasabanın nabzını, elinde tutamayana, TBMM'nin yolları tıkalıdır. 
 
İl yok mu? İlçe yok mu? Köy yok mu? Neden kasaba etkin olabiliyor? Bu soruları soranın, il ve ilçelerin, ne oranda kasaba özelliği taşıdığını hesaba katması gerekir. Siyasal geleneğimizde, seçim sistemimizde; köyün kasabanın yedeğinde olduğu, ilin kasabanın desteğine gereksinimi bulunduğu, bilinen bir gerçek. Türkiye'de iktidardan gidip gidip gelen, "baba" katına erişen, yıkılmaz politikacı, bütün gücünü, kasaba ağzından almıyor mu? Onun politikasının ibresi, hep kasabaya yönelik değil mi? Onun kötü bir taklitçisi, yıllarca ülkeyi yönetmedi mi ve hâlâ gündem belirleyici değil mi? Bilimsel doğruları savlayan, çağdaş düşüncenin önerileriyle seçmen önüne çıkan siyasal kurumların aldığı sonuç nedir?
 
Yıllar yılı kasaba kültüründen prim alınarak iktidara sahip olunduğunu gözlemleyen politikacılar; bu yolu, en sağlamı, en tutarlısı sayıyorlar. Bu anlayıştan, bütün siyasal kurumlar etkileniyor. Kasaba kültürünün üstündeki anlayış, siyaset arenasında kendisine yer ve pay kalmadığı sanısına kapılarak bir kıyıya çekiliyor. Politika, kasaba kültürünün erlerine kalıyor onlar tarafından yönetiliyoruz.
 
 
 
 
(Cumhuriyet Gazetesi, 9 Temmuz 1993)
(Abece, Haziran 1993)

Yorumlar (0 )