İDEOLOJİDEN SOYUTLANMA

İDEOLOJİDEN SOYUTLANMA

  

İDEOLOJİDEN SOYUTLANMA 

 

İdeoloji; bir toplumsal yapının, bir siyasal kuruluşun eylemlerini yönlendiren, yaşamına biçim veren düşünce ve görüşlerin dizgesidir. Toplumsal sınıfların, bağımsız kişilik kazanmış insanların, ideolojiden soyutlanması düşünülemez;  Düşüncesini, görüşünü belli bir dizgeye oturtmayan her edim, kendini boşlukta bulur, yönünü saptayamaz, yaşamına biçim veremez, şaşkınlığa düşer. Böylesinin bağımsızlığı, kişiliği söz konusu olmaz. Başkasının yedeğinde olmak, onun yazgısıdır artık. Hangi yönetim, hangi kurum, hangi kişi; kendisini böylesine rüzgârın önüne atabilir, boşlukta savrulmaya razı olur?

Beğendiğimiz beğenmediğimiz her türlü yönetim, her türlü düşünce, yapıtıyla varlığını kanıtlamış her kişilik, belli bir düşüncenin üstüne oturmuştur, yarattığı dizgelere dayanarak yapıtını üretmiştir. Rastlantılarla ürün almayı düşlemek, günü birlik çalkantıların içinde esenliğe kavuşmayı beklemek, başkalarının biçtiği giysiler altında mutluluğa erişileceğini sanmak, düşünceyi dışlamak; tarih içindeki olumlu yapıların nasıl ve neye dayanarak ayakta kaldığını görememektir. Bir toplumun, aklı mantığı olan bir kişinin, kendisini ideolojiden soyutlaması olası mı?

Geçenlerde Nâzım Hikmetle ilgili (30-31 Ocak 1993, 2 günlük) bir toplantı düzenlendi 25-30 kadar düşünce adamı konuştu, bu toplantıda. Kimileri, Nâzım'ın Sovyet Düzeniyle anlaşamadığını (Niye vaktinde dememişlerdi ki?..) vurgulama, Nâzımı soyutlama havasına girdi. Nâzım’ın kişiliği, şiiri; bağlandığı ideoloji üstüne oturarak anıtlaşmıştır. Bir korku sezdim, bu çabada; Antilaik yükselişe, liberal saptırmacılara Nâzım'ı bağışlatmak, Nâzım’ı kimse bağışlayamaz. Bağışlasa bağışlasa, ancak o, başkalarını bağışlayabilir.

Bugünlerde moda oldu: Hiç bir şeye bağlanmamak. Kaynağı da dışta. Yine birilerinin yedeğine düşmekte olduğumuzun ayırdında değil miyiz ne? Bize bunları yutturmaya çalışanların ideolojileri yok mu? Gizli bir iğdişlik iğnesiyle bizi kendilerine tutsaklıkta bukağılamaya çalışmıyorlar mı? Sovyet Rusya'da son bulduğu sanılan uygulamanın, dünyadaki ideolojilerin sonu olduğunu kim söylüyor? En azından bir ideoloji (kapitalizm) var olunca, elbet karşıtı da bulunacaktır. Şunu neden göz ardı ederler? Yıkıldı sandıkları ideoloji, ortaya çıkmasaydı, dünyanın bugünkü gidişi ne olurdu acaba? Birtakım sosyal haklardan söz edebilir miydik? Onların ne kadarı hayata geçirilebilirdi?

Böylesi bir yanılgıyı, yaygınlaştırmak isteyenlerin kimileri, amaçlı olabilir. Ancak ötekilerinin yanlışı, nereden kaynaklanıyor dersiniz? Bizde ideolojiler, açık açık tartışılmadı. Bir ideolojiden söz edildi mi, onun, hemen hayatımızı baskısı altına alacağı inancına saplandık, ideolojilerden korktuk. İdeolojilerin, insan düşüncesinin yaratımı olduğunu, bunların her birinin bir gelişim evresini imlediğini her ideolojinin birbirini etkileyip geliştirdiğini ayırt edemedik. Kapılarımızı kapatınca, konumumuzun, esenliğimize yeteceğini sandık. Şimdi dünyanın kabuğu kırılınca şaşkınlığa düştük. Bir ideolojinin tökezlemesini, bütün ideolojilerin devreden çıkması sanıyoruz.

Geçmişte, düşüngüleri varıyla yoğuyla, birbiriyle ilişkilerini hesaba katarak kavrayamadığımız için, yalan yanlış bir köşesinden sarıldığımız ideolojileri karşımızdakileri yok sayarak hayata geçirme çabasına düştük. Zora başvurduk. Kabullendirmeyi, sindirmeyi, inandırmayı aklımıza getiremedik. İdeolojileri, kavga aracı olarak algıladığımız için, gereksiz sürtüşmelerime mi girdik ne? Korkumuz buradan geliyor herhalde. İdeolojiden kurtulursak, ebedi barışa kavuşacağız (!) öyle mi?.. Boşaltılan ideoloji alanını, antilaik görüş; insanların yaşam sıkıntılarını yakalayarak doldurmaya çalışıyor. Bir de bakacağız ki, kaçtığımız ideolojinin yerine, çağdışı bir uygulama gelip oturmuş. O zaman geriye dönüp onarıma girişmek, çok zorlaşabilir.

Düşünce boşluğunun, ideolojiden kaçışın başka bir nedeni de, kendimizi tanıyıp kendimizi incelememek, kendi yapımız üstünde yücelmeyi, hiç mi hiç gündeme getirmemek ve ideolojiyi, hep bizden başkası yaratır sanısına kapılmak mı olmuştur? Örnekse dünyada ilk kurtuluş savaşını veren, bilimi önder tutarak, çağdışı bir imparatorluktan çağdaş bir devlet, bir ulus yaratma olgusunu, tam anlamıyla kavrayamadık. Onu, ideoloji dizgesine oturtmak için çaba göstermediğiniz gibi, bugünkü şaşkınlığımızın nedenlerini, o olgunun boşluklarında aramak yanılgısına düştük. Onarılacağız derken kendimizi tüketiyoruz.

İnsan düşünce demektir. İdeoloji insanın yaşamına biçim vermek için, kendi esenliğini sağlamak için yarattığı bir sistemdir. Sözcüğün kökünün düşünce (fikir) olduğunu unutuyor, onun yalnız doktriner anlamını öne çıkarıyoruz galiba. Hangi toplum, hangi insan düşüncesiz olabilir ki?..

 

(Damar Dergisi, Mart 1994)
(Cumhuriyet Gazetesi, 7 Mart 1994)

Etiketler:

Yorumlar (0 )