ÜRETİLMİŞ DÜŞÜNCELERE TÜNEYİP KALMAK

ÜRETİLMİŞ DÜŞÜNCELERE TÜNEYİP KALMAK

 

 

 

ÜRETİLMİŞ DÜŞÜNCELERE TÜNEYİP KALMAK


..... demiş ki, ...-de yazıyor." diye tutturduk mu, sürükledik durduk sözü. Önceden söylenenler boca edildi üstümüze. Önceki vargıların içinde dönendik durduk. Bilgili, anlayışlı, yaşamı sorgulayan birisi gibi böbürlenmedik mi üstelik. Öncekilerin bulgu ve yargılarıyla kuşatıldığımızın ayırdında değildik.
 
- A gözüm, öncekiler beynini çalıştırmış, sezgisinin önünü eşelemiş, kazanımların dibini deşmiş, nedenlerine ulaşmış, aklının kantarında karşılaştırmalar, ayırmalar, birleştirmeler yaparak, bağlantıları, biçimleri kavrayarak; öncesini, dahası gününü doğru saptayarak, bulgularının ucunu yarına açık tutmuş diyemedik, bilemedik.
 
Oluşturulmuş düşünce, aklın ulaştığı sonuçtur; ta başına dönme sıkıntısından kurtarır insanı. Hazır çıkış noktası verir size, doğrunun yol ağzını gösterir. Önceden üretilmiş düşünceleri bilmek, bir varsıllığı yakalamaktır. Yönünüzü gösteren kılavuz elinizdedir artık. Edinilmiş düşünceler, öncesini deşeleyen sorunların toplamıdır. Hesabın toplam hanesine kaydedilmiştir. Ama yeni hesapları nasıl yapacaksın sorusu çıkar karşımıza. İşte burada düşünce, düşünüş, var olan düşünceleri kullanmak üçlemine takılır kalırsınız. Üretken düşünüş dizgesi kuramamışsanız, çıkamazsınız bu cangıldan. 
 
Düşünceyle düşünüş bir midir? Edinilmiş düşünceler, tek başına, önümüzü açmaya yeter mi, her zaman? Düşünce, irdelenerek edinilmiş birikimlerin vargısıdır. Ona, saptanmışlığından ötürü durağanlık sinmiştir gizliden. Düşüncelerin dişi olduğunu bilmek gerek. Milyarlarca tohum bekler dölyatağında. Aşılayacaksınız. Ama nasıl?. O düşünüş var ya kıvrak, devingen, sürekli vals yapan, işte onu, düşünceyle başgöz edeceksiniz, sonra düşünceyi doğumevine alacaksınız, bakın ne altın çocuklar doğacak, evriltimin kapısını nasıl zorlayacak bu tatlı yaramazlar...
 
Öyle mi yaptım, öyle mi yaptık? Anam babam öğütledi, öğretmenlerim öğretti, toplum kalıplar sundu, devlet biçimlendirdi. Uydum gittim onlara. Kazanılmış düşünceleri değişik biçimde yineledim, aynı sunuş kalıplarına döktüm, yeniliği yakaladım sanısına kapıldım. Eski havanın yan koyaklarında, önceki özün çevresinde dönendim durdum. Bilemedim ki, düşünceyi kısır bırakıyorum, düşüncesi kısır olanın kafası da kısırlaşır, gününden ötesini göremez, fiziken sağ olsa da günün mezarına gömülür böylesi insan.
 
Dünya durduğu yerde durmuyor ki?.. İnsanoğlu da hınzır; eşeleyip duruyor, bulgularla yetinmiyor, bilinen yöntemleri değiştiriyor sürekli. Süregelen yargıların, düşüncelerin kalıplarını çatlatıyor, bu taşkın yaratık. Var'ın ötesindekini yakalama sancısına tutulmuş. Gününe kadar oluşturulan hava, soluna soluna kirlenmiş, boğulacaksınız. Gelecek, hangi kapının ardında? Bu kapıyı, hangi düşünüş açkısıyla açacak, onun derdine düşmüş. Seziyor evriltimsizlikte donacağını.
 
Düşünüş üretme yol yordamından yoksundum, öyle pek çok düşünüş üreticisinin ayağı değmemişti ki, benim coğrafyama. Evvel Allah dini bütün adamdım. Ulusumu, dünyanın odağı saymıştım. Ötekileri, sadece gerektiğinde kullanacağım örneklerdi benim için. Dilim yoktu dilim! Anadilimin, Atatürk'ün dil devrimiyle arılaşıp durulaşması, özbenliğine yönelmesi yetti bana. Dili aynı sunuşlarda, alışılmış kalıplarla kullanmak, bilgilenmiş olmaya, aydın olmaya yeter sanıyordum. Dille düşüncenin iç içeliğini, birbirini yeddiğini, birbirini evrilttiğini sezememiştim. Dilini evriltemeyenin düşüncesi de güdük kalıyordu. Dili, düşünüşle istimleyememişseniz boyutlandıramıyorsunuz. Hazır düşünceler yetmiyordu. Düşünüşmüş, düşünceyi dölleyen, düşünceleri doğumevine sokmadan ileriye gidemezmişsiniz. Kişi olarak, ulus olarak, aynı adreste oturmaya yargılı kalırmışsınız. Başkalarının yedeğinde sürüklenirmişsiniz, geleceğiniz olmazmış. Aydım amma, neden sonra.
 
Ben böyleyim, çok çektim ansiklopedilerden, kitaplardan, yetkelerin görkemli yargılarından, dili tek boyutlu kullanmaktan. Yararlandım onlardan, kör gözüme ışık oldular da, bir yere kadar, bir yandan da gizli gizli beni tutsak ettiklerinin, bilinenlerin eşleği (fotokopisi) durumuna soktuklarının ayırdına varamamıştım. Ahmakmışım. İtiraf ediyorum. Siz nasılsınız?
 
Başkalarının ayak izlerine basarak yürüyenlerin, kendi izi olur mu hiç?
 
Bu ulusun geleceğini, düşünce üretimine koşularak, kim örecek?.. Varsa, o babayiğitlere selam sevgi, saygı benden çokçasına!..

 
 
 
 
 
 

 

Etiketler:

Yorumlar (0 )