KAVRAM BİRİMLERİ

KAVRAM BİRİMLERİ

KAVRAM BİRİMLERİ

Afrodisyas Sanat, S:24 Eylül-Ekim 2011

 
 
 
DÜŞÜNMEK
(Bir sonuca varmak, karar vermek için)
 
Bir kişi, bir olay, yapıt, okuduklarınız vb. üzerinde bir sonuca varmak, karar vermek istiyorsunuz; ilk görüntüler, ilk algılamalar, sizi yanıltabilir ya da başkalarının dediklerini yineleme durumuna düşebilirsiniz. Doğru sonuca ulaşmak, doğru karar vermek için, hazır düşünceler ve sizin birikimleriniz yetmeyebilir.
Doğru sonuca ulaşmak, doğru karar vermek için düşüneceksiniz.
Ama nasıl, hangi yol yöntemle?
* Hazır bilgilerin özelliklerini, ayrıntılarını, inceden inceye, dikkat ve özenle  anlamaya çalışacaksınız.
* Bir kişi ya da  nesnenin, olayın, durumun, düşüncenin benzer ya da ayrı yanlarını inceleyecek, karşılaştırmalar, oranlamalar  yapacaksınız..
* Elde ettiğiniz bulguları, bilgileri, zihninizin terazisinde tartacaksınız.
* Elde ettiklerinizin mantığa uygun olup olmadığına bakacaksınız.
* Bunlar üzerinde akıl yürüteceksiniz.
* Elde ettiklerinizin gerçek olanından doğruluklarından ya da yanlışlarından  çıkarımlar yapabilir; yeni bakış ve görüşle yeni düşünceler üretebilirsiniz.
Gene de yetinmeyin:
Sonuca varmada, karar vermede ivedilenmeyin. Bir şeyin ne olduğunu ya da olmadığını doğru değerlendirmek için:
* Üzerinde durduklarınızın, hangi koşul ve konumda, kimce, ne amaçla, hangi bakış açısıyla ele alınıp işlendiğini de hesaba katmalısınız.
* Tekten tüme, tümden teke doğru bakmalısınız.
* Tikel; bütünün bir parçasıyla ilgilidir. Bütünün bireylerine değil de birkaç bireyine ilişkindir.
* Tümel; belli bir sınıfa bağlı olanların tümünü içine alan; bütün kapsamıyla alımlanan bir tümelliği ’bütün’ ya da‚’ her’ sözcüğüyle gösterebilir. Tümel kavramı kapsamına aldığı bütün nesneleri gösteren bir kavramdır. Tümeller; cins, tür, ayrım, özellik ve ilineğini kapsar.
 * Salt tümele bağlanan düşünce, dünyaya Tanrısal / dinsel açıdan bakar. Tümeli ve tikeli birlikte düşünen, dünyaya akılla bakar, bilimsel ve insancıl olarak değerlendirme yapar.
* Tikele saplanıp kalmak, ağacı görüp ormanı görmemek; tümele saplanıp kalmak, ormanı görüp ağacı görmemek gibidir.
Parçaları ya da öğeleri bir araya getirip bir bütün oluşturarak, (bireşimle) doğru bir  sonuca, varır, doğru bir karar verebilirsiniz.
 
 
 
DÜŞÜNCE, DÜŞÜNÜŞ
 
(Dünü, günü ve yarını içeren beyinsel devinim)
 
Önceden oluşturulmuş, hazır bulduğunuz düşünce, sizden önceki akıl yürütmenin, düşünüş yolunun ulaştığı bir sonuçtur. Ta başına dönmekten kurtarır insanı. Hazır çıkış noktasını gösterir size. Önceden üretilmiş düşünceleri bilmek, bir varsıllığı yakalamaktır. Yönünüzü gösteren kılavuz elinizdedir artık.
 
Edinilmiş düşünceler, öncesini deşelemiş soruların yanıtıdır. Hesabın toplam hanesine kaydedilmiştir. Yeni hesapları nasıl yapacaksın sorusu çıkar karşınıza. İşte burada düşünce, düşünüş, kabul görmüş düşünceleri kullanmak üçlemine takılır kalırsınız. İrdeleyici düşünüş dizgesi kazanamamışsanız, çıkamazsınız, bu cangıldan.
 
Düşünceyle düşünüş birbirinin tıpkısı mıdır? Kabul edilmiş düşünceler, tek başına, önümüzü açmaya yeter mi, her zaman? Elde edilmiş düşünce, irdelenerek edinilmiş birikimlerin vargısıdır. Ona, saptanmışlığından ötürü durağanlık sinmiştir, gizliden.
 
Düşüncelerin dişi olduğunu bilmek gerek. Milyarlarca tohum bekler dölyatağında. Mevcut düşünceyi düşünüşle aşılamak gerekir. Ama nasıl? O düşünüş var ya kıvrak, devingen, sürekli vals yapan, işte onu, düşünceyle başgöz edeceksiniz, sonra düşünceyi doğumevine alacaksınız, bakın ne altın çocuklar doğacak, kaç yeni kapı açacak size, bu tatlı yarmaz yaramazlar...
 
Düşünüş, düşünceden yeni düşünce üretmektir.
 
 
 
SÖZCÜK  
 
(Beyninizin, düşüncemizin  dışa vurumu )
 
Beyninizin, düşüncenizin çapı, dilinizin çapı kadardır. Bir  sözlükteki sözcüklerin anlamların, metin içinde, aşağı yukarı  sökebilirim de anlamaya, anlatmaya gelince, iş değişir: Konuşurken, yazarken kaç sözcüğü yerli yerinde, doğru kullanabiliyorsam, yazma, anlatma başarım, oraya değin. Ya ötesi? Şaşalarım, duraksarım.
 
Düşünceniz, birikiminiz, tasarılarınız vardır, onları nasıl  kurgulayacaksınız, yazıyı neyle oluşturacaksınız? Yazının (kompozisyonun) ilk ve temel aracı sözcük. Sözcüklerle kurabilirsiniz anlatı yapısını. Kendinizi yazı ustası sanırsınız; ustalık, işinizi uzlukla  becerebilmektir. Kuracağınız yapıya uygun araçlarınız (sözcükleriniz) yoksa, beceremezsiniz işinizi.
 
Yazmaya ara verip, konunun temel kavramlarının, kiminde bir tümcede geçecek sözcüklerin anlamlarını bağdaşıklarıyla, sayfalarca, kâğıda döktüğüm olur. Onların, hepsini, yazıda kullanırsam, bulduklarımı ayıklamadan yazıya aktarırsam, anlatının karnı şişer; dış boş gebelikle sakatlanır, doğum yapamaz, doğursa da özürlüdür yazı.                                                                                      
 
Kâğıda döktüğüm, anlam çalışmasından ne oranda yazıda  kullanırım? Kiminde hiç!
 
Bir sözcüğün, bir kavramın açıklamalarını çeşitli anlamlarıyla yazarak gözümün önüne döküşüm, boşuna emek mi? Yoo! Tam aksine: Sözlüğe bakmışım; gözümle somutlamışım kâğıda geçirmişim; elim işlemiş; üzerinde düşünmüşüm; beynim irdelemiş: Algılayış alanım genişlemiş. Düşünüşe boyut kazanmaktır bu!
 
Bir sözcük ya da kavram için, başladığınız çalışma, ilerledikçe onlarca, yüzlerce anlam açıklaması kâğıda dökülür, bakarsınız ki o sözcükten, ilgisi nedeniyle ötekine, bunların değişik anlamlarına, kullanım içinde beklenmedik anlam yüklenişlere ulaşmışsınız; başta tek olan anlam, düşünüş simgesi; çeşitlenerek, çoğalarak bir anlam, düşünüş yaylasına dönüşmüş, anlayış, kavrayış çevreniniz genişlemiştir. Elinizdekiler, o yazıda işinize yaramasın, gelecek yazı ve dil ürünleriniz için ön hazırlıktır, gelecek için bir gömüdür.
 
Mermerden bir anıt yapı kuran usta gibi, sözcüğü anlatının yapı taşı olarak kullanırken; sözcüklerin kavram birimi; tümcelerin yargı birimi; bölümcelerin (paragraf) düşünce birimi olduğu bilincine ulaşırsınız. Sözcükleri, yerli yerinde bir diziye koyarak tümceler kurar; tümceleri anlamsal, dilsel ve mantıksal kurgular, tümcelerin bağıntısıyla bölümceleri oluşturur; bölümceleri, bakış açınıza ve vereceğiniz iletiye göre örgüleyerek yazıya ( kompozisyona) bütünlük ve tutarlılık kazandırabilirsiniz.
 
Bu işlemde başvuru kaynaklardan birisi, genel ve alan sözlüklerdir.
 
 
SÖZLÜK
(Dil, düşünüş sergeni)
 
İyi bir sözlük okuruyum. Sözlük okumak, düşünüş yaylasında, yararlı / zevkli bir geziye çıkmaktır benim için. Sözvarlığımın boyutunu denetlemedir. Aynı zamanda sözvarlığımı varsıllaştırma.
 
Sözcükleri, madde madde okuyup geçmem. Kavramlar birbiriyle bağıntılıdır: Kiminde karşıtlarıyla, kiminde içerdiği öteki kavramlarla açıklanır, maddebaşı sözcüklerin anlamı. Yalnızca orada kalır, kavramların ilintilerine, ilişkilerine bakmazsak, tek bir kavrama çakılır kalırız. Düşünme, yazma kekemesi oluruz.
 
(Yukarıda değinilmesine karşın, daha somutlaştırma için yenileyelim.)
Diyelim ki düşünmek maddesini okuyorum sözlükte. Önce anlam açık- lamalarını sırasıyla kâğıda dökerim: 1. Bir sonuca, bir karara varmak amacıyla bilgileri inceleme karşılaştırma ve aralarındaki ilgilerden yararlanarak düşünce üretmek, zihinsel yetiler oluşturmak, muhakeme etme 2. (Bir şeyi, bir kimseyi) aklından  geçirmek, göz önüne getirmek, zihninde, hayalinde canlandırmak. 3. Zihniyle arayıp bulmak. 4. Bir kimseye, bir şeye karşı ilgili ve titiz davranmak. 5. Akıl yürütmek, ne  olabileceğini önceden kestirmek, 6. Öneriyi, durumu, bir şeyi inceleyerek oluşturmak 7. Bir şey yapmaya niyet etmek, tasarlamak, 8. Tasalanmak, kaygılanmak, 9. Bir şeyin öyle olduğunu sanmak 10. Bir dille düşünmek, o dilin sözcüklerini, deyimlerini kullanarak akıl yürütmek. 11.Başka bir şey düşünmemek, yalnızca onunla ilgilenmek.
 
Sözcüklerin, sözlükteki anlamlarını kâğıda döktükten sonra düşünmek  kavramıyla ilintili, ilişkili maddelere (altları çizili) bakar, onları da yazıya döker, üzerinde  düşünür, yazmaya başlarım.
 
‘Bitti’ diye bakmam, o yazıya. Unutulacak bir süre dinlendiririm. Başkasının yazısıymışçasına, insafsızca gözden geçiririm. Sözcükleri yerinde ve doğru kullanmış mıyım  diye yazıyı ve kendimi denetlerim.
 
Sözlükler, ana kaynaklarımdandır da, çok mu bağlıyım onlara? Sözlükçü, sözcüğün anlamını yaratmaz.  Kullanıma göre açıklar sözcüğün anlamını. Kullanımda genel kabul görmüş anlam ve tanımları sözlüğe geçirir. Sözlükçü,  kullanımın arkasından gider.
 
İnsan, yeni durumlar, gerekler, gereksinimler karşısında nasıl yeni tavır, tutum takınır, nasıl edimini, tutumunu gereksinimlere göre ayarlarsa; insan beyninin, düşünüşünün dışa vurumu, iletiye ağımı olan söz de insan gibi değişen, dönüşen bir canlıdır: Değişerek, dönüşerek dirimini sürdürür, canlılığına açılım kazandırır.
 
Sözlükler, doğası gereği duruktur, Sözlük anlamıyla yetinirseniz, düşünüşünüz duruk kalır. Dil insan gibi, duruma göre değişen, yeni durumlara uyarlanan bir canlılıktır. Dilin, yaşam içindeki canlılığını yakalamak gerekir. Yazar, şair, düşünür vb.leri, hatta halk sözcükle re yeni anlamlar yükler. Sözcükler, kullanımda, umulmadık yeni anlam kazanır. Çağıncıl yazın, düşün ve sanatı izlemezseniz, dilin ve düşünüşün canlılığını yakalayamazsınız.
 
Sözlüklerin, eski, ölü sözcükleri de  içerdiğini unutmayınız! Eski sözcükle kurulan konuşma ve yazı eski kafalıdır Ölü sözcükle kurulan konuşma ve yazı durağandır, ya müzeliktir ya ölü ağıtıdır.
 
 
KİTAP
(Beyin azığı, insanı tanıma atlası)
 
Söz, yazıyla ete kemiğe bürünüyor, gücünü kazanıyor. Denetlenerek, damıtılarak kitaplaştırılınca erdemine kavuşuyor, insanlığın kılavuzu oluyor: İnsanın beynini ışıtıyor, yolunu aydınlatıyor.
 
Aklın, sorgulamanın, irdelemenin önünü kesen, yoruma ve üretime kapalı,  buyurgan kitaplar değil, dediğimiz. Kitap dediğin dişi olmalı, kestirmecilikten uzak, yeni düşüncelerin tohumu bulunmalı toprağında. Kitap, kitabı doğurmuyorsa, zihnimize açılımlar getirmiyorsa; insanı belli bir görüşe tıkıyorsa, insanlığın yıkımı orada başlıyor: Kitap önünüzü aydınlatan ışık olacak, sizi değiştirip dönüştürecek, daha üst kimliğe taşıyacak yerde; belli bir görüşe çakılıp kalmışsa, kara bir örtü olup kapanıyor üstünüze. Özellikle de inakçı kitaplar!
 
Onu bürünenlerin gözü kamaşıyor ışıktan, başlıyorlar aydınlığa saldırmaya. Çağdışı kafaların elinde, böylesine ters bir işlev yükleniyor kitaplar. Dölsüz, düşsüz kafayla algılanan kitaplar, hele de inakçı düşünüşle yazılan / kavranan kitaplar, durağanlığın granitle örülmüş kalesi oluyor, geçemiyorsunuz.
 
Her iyi kitap, bir düş döşeği, düşünce odağıdır, irdeleyici soruların yanıtıdır (toplamıdır). Onlarla insanın, öteki insan yanındaki varlığını, saygınlığını kabul eden anlayışa varamamışsanız, yüreğiniz incelmemişse, zihin çapınız genişlememişse; başkasının acısını, sevincini kendinizde yaşayamıyor- sanız, aydınlığı seçebilir misisiniz? Başkalarının da sizin kadar yaşam ve mutluluk hakkı bulunduğunu kabul edebilir misiniz? İnsanı, içinden  yontan, incelten kitaba değmemişse eliniz; dünyanın en varsıl madenlerinin üstünde oturun, en verimli topraklarında yaşayın, en ileri teknolojiye sahip olun, en iyi yönetim düzenini uygulayın boşuna!.
 
 
OKUMAK
 
(Dünyanın dünü, günü ve yarınında düşünüş yolculuğu)
 
Bağı bahçeyi, tarlayı ekime dikime hazırlamadan, gereken bakımını yapamadan onlardan ürün alamayacağımızı biliriz de: Kafamızın, beynimizin bakım, onarım ve beslenme istediğini, bağ bahçe, tarla oranında düşünüyor muyuz? Okumalarla kafamızın besleneceğinden, yüreğimizin önceliğinden ne oranda haberliyiz?
 
Okumak; ürüne durmuş tarladan, bağ bahçeden bir şeyler devşirmek gibidir: Kitaplardan devşirdiklerinizin tohumları dökülür içinize, yüreğinize, beyninize. Her tohum bir döldür. Döl, yatağında beklemeyi sevmez, uç vermek ister, yeşerir. Betonu delen otlar gibi, bir yerden,  gün ışığına uzatır başını, yaşama tutunur.
 
Okuduklarınızı, çoğu zaman unuttuğunuzu sanırsınız Ama... Sigara içmeyen adam, kahveden eve döndüğünde eşi, ona “Sen sigara içmişsin!” der ya onun gibi, içinde bulunduğunuz ortamın kokusu siner size. Hani, “Ekin (kültür) okuyup unuttuklarınızdan sizde kalanlardır.” derler ya, işte öyle bir şeyler, belleğinizin arka alanlarına yazılmış, kaydedilmiştir.
 
Kitaplarda 2.500 yıl öncesinin düşünür, yazarlarıyla karşılaşırsınız, onların gelecek düşlerinden algılanırsınız. Ta başlangıcından yarınına insanoğlunun hallerini yaşarsınız kitaplarda. Beyniniz, bütün çağların belgeliğine dönüşür. İnsanı, bütün yönüyle tanıma sergenidir kitaplar.
 
 
 
 

 

Etiketler:

Yorumlar (0 )