ALIŞKANLIK

 

 

Alışkanlık, deyince Michel de Montaigne'in ineği düşer usumuza hep. Hani bir kız, çocukluğunda danayı pek sever, onu kucağına alıp gezdirir. Öyle pekişir ki bu sevgi, kız, gelin olduğu evin ikinci katına, kucağında çıkarır, inek olmuş danayı. Haksız da değildir Montaigne: Kör alışkanlıklarının baltasıyla nice güzellikleri budamış, hem kendi özüne hem de toplumuna kötülük etmiş örnek, o kadar çok ki... Adı büyüğe çıkmış düşünce saplantılılarına, her nasılsa yüce katlara tırmanmış tutkulu politikacılara bakarsanız; yontulmamış taştan heykelleri görürsünüz bol bol; yürekten, hoşgörüden yoksun. Üstüne üstlük kıyıcı... Buradan bakınca alışkanlık, gereksiz bir yüktür, anlamsızdır. Öksesinde kıvranır durursunuz, bir türlü kendiniz olamazsınız, insan sıcaklığına kavuşamazsınız.  

Aile eğitiminde, örgün eğitimde, çocuğu kötü alışkanlıklardan korumak için özen ve titizlik gösterilmez mi hep? Aman, zararlı alışkanlıkların ağına düşmesin yavrucaklar! Alışkanlık öyle bir öksedir ki, ağına düşeni kurtarmak zordur artık. Hele de bağımlılığa dönüşmüşse; kişi etkisinden kurtulamaz, onun tarafından belirleneni yapmak zorundadır, engel olma gücü yoktur. İstenci kurtulmasına yetmez. Aklıyla zararlarını bilse de, onun önünü alamaz. Güdülen bir yaratık durumuna düşer, alışkanlığıdır onu çekip çeviren. 

Alışkanlığa, hep bu yanıyla mı bakmak gerek? Sanmıyorum. Eğitim; insanın kendini çekip çevirmesini, yeteneklerini doğru yönde kullanmasını sağlayacak tavır ve davranışların kazandırılması değil midir, bir anlamda? Herhalde eğitimin birincil erdemi bu olmalı. Yoksa, eğitimin yaratacağı diğer kazanımlara, aklınızı, istencinizi çalıştırarak  zor ve uzun da olsa kendi kendiniz de ulaşabilirsiniz.  

Alışkanlığın ne olduğunu irdeleyerek, tanımlamaya çalışarak, onun olumlu yanını belirleyebiliriz sanıyorum. Alışkanlık doğuştan gelen bir yeti değil, sonradan kazanılıyor. Çok az düşünülerek ya da hiç düşünülmeden davranış biçiminde beliriyor, yinelemelerle pekişiyor. Bir işin ya da devinimin çabuk ve düzgün yapılabilmesini sağlıyor. Duygularımızın, izlenimlerimizin sinir dokusunda sürüp gitmesi, bir yerde. Gereksinimimiz sürdükçe, o da sürüyor. Kendinizi zorlamadan, aklınızı yormadan kendiliğinden oluveriyor. Eğer olumlu alışkanlıklar kazanmışsanız, diğer yetilerinizi zora koşmadan gereksinimlerinizin gereğini yapıveriyorsunuz. Yaşamınızı düzenli, sıkıntısız sürdürmeye yarayan tavır/davranış biçimi olarak oluşmuş alışkanlıklardan niye kaçınmalı ki?.. Onlar, birer kolaylık, esenlik açkısı (anahtarı) değil mi?..  

Daha ilkokula başlamamış torunlarıma bakıyorum: Onlar benim, ailemin yönlendirmesiyle, örnekliğiyle yetişiyorlar, ama kimi yönleriyle benden üstünler. Niye? Yemekten önce/sonra elini yıkama, dişlerini fırçalama, günün belli saatlerinde tuvalete gitme gibi alışkanlıklarıyla benimkileri karşılaştırdığımda, onlara göre, çok geride kaldığımı görerek üzülüyorum. Akıl düzeyim onlardan düşük mü? Sanmam. En azından birikimim, deneyimlerim var canım. Aramızdaki ayrım ne? Onların uyguladığı güzel alışkanlıklar niçin, benim yaşantımda düzenli değil? Çünkü benim ailemle, yetiştiğim ortamla onlarınki ayrı.  

Gövdenin, yaşamın gerektirdiği alışkanlıkları, bana vaktinde duyuran, öneren olmadı. Aklımla, öğrendiklerimle kimi alışkanlıkları kazanmaya çalıştım, sonradan. Hepsini biliyorum, biliyorum da, kimi tavır ve davranışları alışkanlık biçimine dönüştürememişim zamanında. Bilmek yetmiyor, bir yerde. Kimi güzel alışkanlıkların çağında kazanılması gerekiyor. Kart ağaca yapılacak aşı, pek kolay tutmuyor. Değiştirdiğim, geliştirdiğim, dönüştürdüğüm olsa da, güzel alışkanlık bakımından, torunlarımın yanında yaya kalıyorum.  

İnsan yaşamı kısa olsun, uzun olsun; belli bir güçle, belli yetenekle sınırlıdır. Bunu, yolu yoldamıyla kullanmasını bilenler değil midir, başarıya ulaşmış, topluma yararlı olmuş kişiler? O halde zamanında kazanılacak olumlu alışkanlıklardır: Gizilgücümüzü yerinde, zamanında ve yararlı kullanabilmeyi sağlayacak olan; hem de aklımızı, istencimizi başka alanlara saklayarak ve onları eskitmeden...  

Alışkanlık deyince, neden bağımlılığa düşmek, istencin, aklın açığında kalmak düşünülür hep? Doğru alışkanlıkların insan ömrünü  kazanım ve verim olarak uzatacağı, niçin hesapta tutulmaz?

  

(Çağdaş Türk Dili, Şubat 1994)

 

 
 
 
Etiketler:

Yorumlar (0 )