ENVER ATILGAN

 

 

OSMAN BOLULU’YA MEKTUP
ENVER ATILGAN

Kıyı, S:94 Ocak 1994

Saygıdeğer dostum, sevgili Bolulu;

7 Eylül 1993 tarihli, o güzelim mektubunuzu sevinçle aldım. Büyük bir heyecanla okudum. Mektubunuza başlık yapmış olduğunuz -benim için yazdığınız- beş dizelik şiirinizi, yüreğimin en derin yerine yerleştirdim. Hakkımdaki güzel düşüncelerinize, binlerce teşekkür az gelir. Dilerim, benim için büyük anlam taşıyan bu şiirinize lâyık olurum.

Elinize, dilinize, bilincinize sağlık. Başkaca da ne diyebilirim can dost. Keşke daha güzel sözcükler bulabilsem. Ben bu sözcükleri bulamadım; ama, 28 yıllık sevgili can dostum, eleştirmen Mehmet Yaşar Bilen buldu. Sizin için "halk feylezofu" tanımını yaptı. Önce Bilen'i içtenlikle kutlarken, bu gerçekçi tanımın, beni ne denli mutlu kıldığını anlatamam.
 
Sanat çevresinin, dostlarınızın, okurlarınızın düşünüp de tanımlayamadığı ortak yargıyı, sevgili Bilen, tümümüz adına hayata geçirdi.
Aylar öncesinde, 'Karşı’ dergisinin Mayıs 1993 sayısında, sevgili dostum Mustafa Kademoğlu'nun "OSMAN BOLULU'YLA HAYAT YOLLARINDA" başlıklı söyleşisindeki yanıtlarınız, sanattaki ağırlığınızı en çarpıcı şekilde okura duyuruyordu.
 
Bana da göndermek inceliğini göstermiş olduğunuz YURT/BOYU SEVİŞMEK ve TAŞIN İYİSİ adlı şiir kitaplarınızla ilgili sorularla, yetkin yanıtları öylesine beğendim ki sevgili Kademoğlu'na büyücek bir kart göndererek, bu başarılı yazısından ötürü kendisini içtenlikle kutladım. Kalemini, yazarın hoşuna gitsin diye kullanmadığını, eleştirilerini onurla sürdürdüğünü çok iyi bildiğim Bilen'in, Bolulu için halk feylozofu" tanımına, Bolulu'nun "Halk feylozofu olmak haddime düşmemiştir" yanıtına katılmadığımı yazmıştım. Kademoğlu verdiği yanıtta "size aynen katılıyorum; izniniz olursa gönderdiğiniz kartın fotokopisini, Bolulu dosta göndereceğim, sizin düşüncelerinize katıldığımı da bildireceğim" diye yazıyordu.
 
Ne yalan söyleyim, bu birlikteliğe çok sevinmiştim. Size gönderdi mi bilemiyorum. Çünkü o yazışmamızın ardından, sevgili Kademoğlu meğer trafik kazası geçirmiş, iki yakınını bu kazada kaybetmiş. Omurga kemiklerindeki kırık ve zedelenme nedeniyle uzun süre Ankara İbni Sina Hastanesi'nde yatmış, ne acıdır ki aylar sonra, bu haberi, 2 Temmuz 1993 gecesi ulusumuzu yasa boğan dehşet verici olayları televizyonda izlerken konuğum olan Kıyı dergisinin mimarı, şair ve yazar sevgili Ahmet Özer'den duymuştum. Sivas`ta 35 güzel insanı köktendincilerin Madımak Oteli'nde yakma görüntüleri kafamızdan her şeyi silip süpürmüş, sözcüğün tam anlamıyla donup kalmıştık. Olayın etkisiyle sarsıldığımız günlerde, Kademoğlu'na geçmiş olsun mektubu yazıp, üzüntümü bildirmiştim. Son aldığım mektupta iyileşmeye başladığını yazıyor. Gönderme zahmetinde bulunduğu Bartın gazetelerinde, özlemini duyduğumuz güzelim yazılarını yazmaya başladığım da büyük bir sevinçle gördüm.Sevgili Kademoğlu'na geçmiş olsun dileklerimi yineliyorum.

Sevgili Bolulu,
 
Cemil Sena, büyük uğraşlarla meydana getirdiği 4 ciltlik Filozoflar Ansiklopedisi'nin birinci cildinin iç kapağında, bakın, filozofları nasıl tanımlıyor: "Felsefeye, insan kültür ve uygarlığına hizmet etmiş olan, bu hakikat havarileri, geleceğin de gizlerini aydınlatacak meşalelerdir. Düşünce ve inanç özgürlüğünün bulunmadığı karanlık dönemlerde, onlar yoksulluğun, olanaksızlıkların, türlü toplumsal baskıların zulmü altında, öğrenme ve öğretme tutkusuyla, gerçeği göstermek için şaşılacak bir aşk ve cesaretle çalışmışlardır. Siyasal ve mistik sistemlerin dayandığı çıkarcı, bencil bağnazlık ve istibdat, bu örnek düşünürlerin tüm görüşlerini açıkça belirtmelerine engel olduğu için, uygarlık gereği kadar hızlı ilerleyememiş, insanları mutluluklara ulaştırma gayretleri bir ülkü ve hatta ütopya olmaktan tamamiyle kurtulamamıştır."

Osman Bolulu'nun yaşamı da yukarıdaki tanımlamayla büyük benzerlik göstermektedir. O, Amasya ilinin Taşova ilçesine bağlı bir dağ eteğindeki Tekke köyünden, yoksul bir köylü ailesinin çocuğudur. Çocukluğu binbir zorlukla geçmiştir. Köy ilkokulunu bitirdikten sonra, bizler gibi bir rastlantı sonucu 1942'de Akpınar Köy Enstitüsüne girmiştir. Sonradan Gazi Eğitim Enstitüsünü ve Amme İdaresi Enstitüsünü bitirmişse de bugünkü başarısının anahtarını, Akpınar Köy Enstitüsü'nde edinmiştir. Burada geceli gündüzlü durmadan kitap okuyarak, belleğinde bilinç çiçekleri açtırmıştır. 1947'den bugüne değin kitaplarıyla, şiirleriyle, yazılarıyla, yurt düzeyinde katıldığı paneller, açıkoturumlar ve konferanslarla Atatürkçülükten, laiklikten, düşünce özgürlüğünden gerçek demokrasiden zerre kadar ödün vermemiştir. Çünkü halkının kurtuluşunu, bu erdemli yolda görmüş, gerçek anlamda çağı yakalamanın savaşımına katılmıştır.

YURT/ BOYU SEVİŞMEK kitabındaki ”Bu Toprak" adlı şiirinden bir bölümü buraya alıyorum:

Hacı Bektaş'ındır bu toprak
Yazgımıza denk düşmese gerek
İshak Baba olmak
Sabır eğirir, erdem dokuruz
Amma
Bahtta varsa Bedrettin olmak
Töremize yazılmamıştır
Zulme pısmak
Dadaloğlu'nundur bu topraklar

Bu yiğitçe gür ses Hacı Bektaş Velilerin, Şeyh Bedrettin'in, Dadaloğlu'nun, Pir Sultan Abdal'ın zulme karşı verdikleri kavganın haykırışıdır. 

"Töremize yazılmamıştır / Zulme pısmak" dizeleri bunun en çarpıcı örneğidir. Onları aşarak, onların yolundan gitmenin, halkımız adına bir namus borcu olduğu vurgulanmaktadır.

BU MEMLEKET şiirinden de buraya iki bölüm almak istiyorum: 
……..
Bir Mustafa Kemal gelmiş geçmiş
Şimşekleriyle karanlığı yırtan
Ondan sonrası toz, duman
Ülkü atlarını alıp gitmiş / üç beş kurnaz çoban
Çanakkale'nin Sakarya'nın yiğitleri
Oy pazarlarında alınır satılır olmuş
Üç aşağıdan beş yukarıdan
Bu memleket benim mi gardaş

Mustafa Kemal'in içini boşaltmışlar 
Mustafa Kemal'i pazarlara çıkarmışız
Büstünü satmışız / resmini satmışız
Kalemlerimizi kana bulandırıp şiirler yazmışız
Mustafa Kemal adına nutuklar atmışız
Sonra
365 günün karanlığına gömülüp yatmışız
Bu memleket benim mi gardaş.
…………
 
Büyük şairler, büyük yazarlar, olacakları önceden görürler; sezinlerler. Cemil Sena da filozofları tanımlarken ne diyordu: Felsefe, insan kültür ve uygarlığına hizmet etmiş olan bu hakikat havarileri, geleceğin de gizlerini aydınlatacak meşalelerdir." 

Geleceğin gizleri, Osman Bolulu'nun yıllar önce yazılmış şu dizelerinde apaçık görünmüyor mu?

“365 günün karanlığına gömülüp yatmışız
Bu memleket benim mi gardaş"

Eğer 365 günün karanlığına gömülüp yatmasaydık, 2 Temmuz 1993 günü hortlayan şeriat özlemcileri -on binlerce aldatılmış insanları da saflarına katarak- Sıvas'ta 'Pir Sultan Abdal Etkinlikleri'ne katılmış olan 35 güzel insanı, şairi, eleştirmeni, yazarı, halk ozanını Madımak Oteli'nde dünyanın gözü önünde, cayır cayır yakabilirler miydi? Başta ünlü mizah yazarımız Aziz Nesin olmak üzere, onca sanatçımız ölümün eşiğinden dönmenin tesellisi olurken, sevgili İlhan Selçuk'un deyimiyle "21'e 8 kala“ bu utancın yaftasını boynumuzda taşır mıydık?
 
Öncelikle Atatürkçüyüm, laikim, özgürlükçüyüm, demokratım, barıştan yanayım, çağdaşım diyenleri yargılamalılar. Köktendincilerden önce, bizler suçluyuz. Bizim aymazlığımız, 365 günün karanlığına gömülüp yatışımız, bu günleri hazırladı. Bu suskunluğumuz, Cumhuriyet ilkelerinden ödün verişimiz devam ettikçe, daha çok Kayseri, Çorum, Kahramanmaraş ve Sivas olaylarını yaşarız. Dilerim bu aymazlığın sonucu, bu güzel ülkemiz İran'a, Cezayir'e dönüşmez. En korkuncu da geç kalmanın bedelini özgürlüğümüzü yitirmemizle ödemiş olmayız. TAŞIN İYİSİ -Taşlamalar- kitabında Bolulu, aydın geçinenleri, yetkin bir mizah inceliğiyle bakın nasıl tanımlıyor:
 
SÜPER AYDIN
Ne suyu noksan, ne ekmeği noksan
Kitabı da kelâmı da tastamam
Ayaklanamaz, belkemiği noksan
Bu türdendir bizdeki aydın adam

Bolulu ne güzel anlatmış bizdeki sahte aydınları. Öğretmen örgütlerinde -Federasyon'da, Tös'te, Töb-Der'de- yönetici ve üye olarak görev yapan arkadaşlarımız, bunları çok iyi tanırlar. Lokallerde, kasıntılarından geçilmez. Her biri bir teorisyen kesilir. Yasal haklarımızı almak için eyleme geçtiğimizde bile, bunlardan hiç birini yanınızda bulamazsınız. Bereket versin, sayıları çok değildir. Bu yorumum yalnız öğretmen örgütleri için değildir. Çoğu örgütlerde bu tipler vardır.

Osman Bolulu, YURT / BOYU SEVİŞMEK ve TAŞIN İYİSİ şiir kitaplarıyla, Kıyı dergisinin düzenlediği Nabi Üçüncüoğlu Şiir Yarışmasıyla, Orsev'in düzenlediği Vedat Güler Şiir yarışmasında birincilik ödülü aldı. Atatürk'ün Trabzon'a gelişlerinin yıldönümüne rastlaması, bu ödülleri daha da anlamlı kıldı.

Bolulu’nun şiirleri, halkımızın mutluluğunun, insanca yaşanacak bir dünya kurulması gereğinin mesajını veriyor. Okurlarımıza Bolulu'nun iki şiir kitabındaki düşündürücü şiirlerden örnek vermek istiyorum; ama buna Kıyı'nın sayfaları yetmeyeceği için, tek yol kalıyor: Bu kitapları okumak...

Osman Bolulu'nun seçkin bir eğitimci olarak eğitimimize yaptığı çok yönlü katkıları belirtirken; a b e c e eğitim, kültür ve sanat dergisinin yazı işleri müdürlüğü gibi, özveri isteyen görevi de başarıyla sürdürmekte olduğunu düşünüp; Mehmet Yaşar Bilen'in "halk feylezofu" tanımımın ne denli yerinde bir tanım olduğunu anlamış oluruz.

Sevgili Bolulu’yu tüm yüreğimle kutluyor; tükenmek bilmeyen enerjisinin devamı dileğiyle, nice yapıtlara nice yıllara diliyorum. 


Yurt/ Boyu Sevişmek
Taşın İyisi
Selvi Yayınları
 
Etiketler:

Yorumlar (0 )