HASAN AKARSU

 

 1-

KÖY ENSTİTÜLÜ EĞİTİMCİ OZAN YAZAR OSMAN BOLULU 

HASAN AKARSU

Ardıçkuşu, S:62 Mart 2004

 

 

Osman Bolulu, 1929 Taşova, Amasya doğumlu. Ladik Akpınar Köy Enstitüsü’nü 1947’de bitirir, beş yıl ilkokul öğretmenliği yaptıktan sonra Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü Edebiyat Bölümü’nü 1954’te bitirir. Öğretmenlik yaparken Türkiye ve Ortadoğu Amme İdaresi Enstitüsü’nden 1964’te mezun olur. Türkçe öğretmeni ve müdür olarak ortaokullarda görev yapar, MEB müfettişiyken 1981’de emekli olur. Dil Derneği, Edebiyatçılar Derneği, İnsan Hakları Demeği, Ulusal Eğitim Derneği Üyesi. Ankara’da yaşıyor. İlk şiiri "Hürriyet" 1951’de Nilüfer dergisinde çıkar, Duruluk (1955-1956), İlke (1961) ve 1980 sonrası Ankara’da Öğretmen Dünyası ile ABeCe dergilerini çıkarır. Şiir ve yazıları bugüne değin birçok yazın dergisinde ve Cumhuriyet gazetesinde yayımlanır. (1) Onlarca yapıtı vardır.

Osman Bolulu’nun şiirlerini ve yazılarını dergilerde okurdum. Sanırım 1995 yılıydı, Tekirdağ’a, Danimarka’dan gelen bir ozanlar-yazarlar grubunun arasındaydı (Hüseyin Duygu, Erik Stinus, Peter Poulsen, Cevat Çapan, Kemal Özer, Osman Bolulu vb.) Onlarla olmanın mutluluğunu yaşarken yakından tanıdım Osman Bolulu’yu. Etkileyici ve güven verici kişiliğinin yanında, şiirlerini daha iyi tanıma olanağını buldum. "Uzun Koşu"da bir ozan olduğunu anladım. Uzun Koşu (2) adlı şiir kitabında: "Silinmesin yüreğimizin atlasından/ Şafak söker mi şiir olmadan" (s.28) derken şiire tutkunluğunu belirtir. Bolulu, "Güle Yolculuk" kitabında (3) tüm şiirlerinden seçtiklerini ve yeni şiirlerini yayımlar. Kısa şiirlerinde, yergi ve taşlama önemli yer tutar: "Ne suyu noksan, ne ekmeği noksan/Kitabı da kelamı da tastamam./ Ayaklanamaz belkemiği noksan/ Bu türdendir, bizdeki aydın adam."(s.92) Bugün rüşvetle zenginleşen insanları kınar, onları "eksildikçe büyüyenler" olarak nitelendirir. Toplumdaki aksaklıkları söylemekten çekinmez. Bu özelliğini, kuşkusuz yetiştiği çevresinden, Köy Enstitüsü’nden alır. O yıllarla ilgili bir anısı, Kıyı Dergisi’nin Eylül 1992’de çıkan 78. sayısında yayımlanmıştı, şöyle anlatıyordu Bolulu: "...Yıl 1947. Aylardan haziran, temmuz olabilir. Biz mezun olmuşuz, ancak okul bize: "Sizin yaşadığınız binaları, sizden önceki ağabeyleriniz yaptı. Siz de bu binayı bitirip de öyle gider misiniz demiş...” Binada çalışırken Bakan geliyor, "kolay gelsin" diyor. "Sizi yakında bu amelelikten kurtaracağız" diyor. Bolulu’nun yanıtı: "Biz amele değiliz, öğretmeniz, iş üretiyoruz" olunca, Bakan kızıp gürlüyor. Bolulu, Müdürünü zor durumda bıraktığına üzülüyor, ama Müdürü: "...Aferin oğlum, emeklerim sana helal olsun" diyor, alnından, yanaklarından öpüyor. Bir hafta içinde Müdürü görevden alıyorlar. Bu onurlu çıkışın, geleceğin eğitimcilerine her zaman örnek olmasını diliyorum.

Bolulu’nun öykülerinde, öğretmenlik anılarından izler vardır. "Yağmur Sonrası" (4) adlı öyküler kitabında buna tanık oluruz. "Bu Eller Kimin?" öyküsünde, 1940’lı yıllarda yatılı okuldaki anısını anlatırken kendisine okumayı sevdiren Sabahat Öğretmenini saygıyla anar: "İnsanı katıksız sevdinse, doğayı ana kaynak saydınsa, yurdunun acılarıyla kökeninin bilincinde billurlaştıysan, dalların evrene dönükse, Sabahat Öğretmenin elleriyle örülmüştür bu dünya..." (s. 13) Yazar, denemelerinde de ufuk açıcı özelliğini sürdürür. "Korkacaksan Kitapsızlardan Kork" (5) adlı denemeler kitabında, "Köy Enstitülü Kişilik" oluşumunu da irdeler: "...Köyden alınıp yetiştirilecek insanlar, doğup büyüdükleri yere dönmeye yüksünmeyeceklerdi..." (s.65) Kimsenin ayrıcalığı yoktu, iş içinde eğitiliyorlardı, seçkin sanat, düşün yapıtlarını okuyorlardı, yönetime katılıyorlardı: "Köy Enstitülerinin kapatılışı, yeni bir kişilik modeli karşısındaki ürkünün ta kendisidir, diyebiliriz." (s.70)

"İnsanlığın Solmaz Gülleri" (6) Bolulu’nun eğitim anılarını kapsar. Bu anıların, eğitimcilerimize her zaman yol göstereceği yadsınamaz. Kendisini sürekli sorgulayan bir eğitimcidir Bolulu. Koşulların gereği sert bir eğitimci olduğuna üzülür sonradan. Başarılı, örnek bir Türkçe öğretmeni olarak şunları söyler: "Gereksinimlerini karşılayabilen, soran ve sorgulayan, kendisine güvenli; hak ve ödevinin sorumluluğunu kuşanmış, yapıcı, yaratıcı; dünyasını yeniden kurabilen insan yetiştirmeye ayarlıydı, bizim aldığımız eğitim. Cumhuriyetin uluslaşma kültürleşme sürecini tamamlamakla özgörevli sayardık kendimizi. O nedenle, öğretim izlenceleri dar gelmişti bana. Resmi kitapların dışındaki metinleri işlediğim, çalışmalarımı çizilen kulvarın dışına taşırdığım için, az bela gelmemiştir başıma..." (s.34) Masa tenisinde, derste üzdüğü öğrencilerine yenilerek gönüllerini alır: "...Ey, yılların ötesinde kalan insanlık çiçekleri, ne çok yendiniz beni masa tenisinde. Helal olsun sizlere!" (s.66) Bolulu, Müdür olduğu okulda, köyden gelen üç öğrencisi sınava yetişemediği için denetimcilerin karşı çıkmalarına karşın, sınavı geç başlatır, öğrencilerini kazanır: "...O üç öğrenci, haziran döneminde, iyi dereceyle okulu bitirdi. İkisi ilköğretmen okuluna, birisi ziraat meslek lisesine girdi. Emekli olmuşlardır belki. Bana verilen "ihtar", hangi arşivin tozlarına gömülmüştür. Arayan soran olmaz; çünkü yirmi bir yıldır emekliyim..." (s.79) Osman Bolulu, öğretmenliği, eğitimciliği, yöneticiliği özümseyerek yaptığını kanıtlar. "Öğretmenlik sürekli bir iştir, emekliliği yoktur" ona göre. Bu nedenle, şiir, öykü, anı, deneme yazmayı sürdürür. Sivil toplum örgütlerinde etkin görevler üstlenir. Akpınar Köy Enstitüsü’nden aldığı aydınlığı yurduna yaymaya çalışır. Osman Bolulu’ya, "Eğitim ordumuzun,/ Bir de yazınımızın/ Madanoğlu’su"na, (7) sonsuz saygılar.

Kaynaklar:

(1)    Tanzimat’tan Bugüne Edebiyatçılar Ansiklopedisi, Cilt 1 Yapı Kredi Yayınları.

(2)    Uzun Koşu-Osman Bolulu, İlkyaz Kitaplığı, 2. Basım, Mart 1995.

(3)    Güle Yolculuk-Osman Bolulu, İlkyaz Kitaplığı, 1996.

(4)    Yağmur Sonrası-Osman Bolulu, Güldikeni Yayınları, Mart 1998.

(5)    Korkacaksan Kitapsızlardan Kork-Osman Bolulu, Güldikeni Yayınları, 1998.

(6)    İnsanlığın Solmaz Gülleri-Osman Bolulu, Kültür Bakanlığı Yayınları, 2002.

(7)    Gül Yurdunda Deniz-Hasan Akarsu, Gerçek Sanat Yayınları, Ekim 1999. (s.45)

 

 

 

 

 

 2-

 

GÜLE YOLCULUK

HASAN AKARSU
Kıyı, S:136 Temmuz 1997
 

 

“Güle Yolculuk” ozan-yazar Osman Bolulu'nun tüm kitaplarından seçtiği şiirlerle, son şiirlerini kapsıyor. Bolulu, Güle Yolculuk'la “Uzun Koşu”sunu sürdürüyor. 

Ozanın seçtiği şiirler beş bölümde toplanıyor. Altıncı bölümde, yaşamöyküsü, kaynakçası, basında yankıları yer alıyor. 

Bolulu'nun şiirlerinde, gözlenen izlekleri şöyle sıralayabiliriz: Kardeşlik, umut, toplumculuk tutkusu, sevgi, yurt sevgisi, yurtsama, sevinç, Türkçe tutkusu vb. Ozanın yaşamöyküsünde, kavgacı, direngen, toplumcu yönü öne çıkıyor. Öğretmen derneklerinde üyelik, yöneticilik yapıyor, açığa alınıyor. “Eyleme yatkın” olduğu için “sosyal kıpırdanışların” içinde buluyor kendini. 1963’te ilk kitabı çıkıyor, 1992'ye değin otuz yıl kitap çıkarmıyor. Ozan budönemi suskun bir dönem olarak da görmüyor. Gizliden gizliye şiirini sürdürüyor. Yatılı öğrencilik yıllarında öğlen yemeklerini satarak kitaplar edinen bir ozan o. Yaşantısındaki kişiliğinden, düşüncesinden ödün vermeyen kimliği şiirine de yansıyor. Şiirinin de başı dimdik. 

Onun çocukları, “sıcak somun kadar” kardeşlik yazacaktır. Sömürgenliğe karşı savaşacaktır, çünkü “teslimiyet lokması” düşmemiştir kursaklarına. Ozan, direncinin aydınlığında yürür, yurdumun “çilekeş insanlarına” yüreğini adamıştır. “Kendinin demircisi” olan ozan, kendi örsünde kendini dövdüğünü belirterek niçin direngen olduğunu da açıklamış oluyor. Yurt sevgisi, insan sevgisi sarmış yüreğini. “Taş ekilse ocağımızda sevgi biter" diyor (s.34).

Yurdunun en uzak köşelerini "vatan yapan" öğretmenlerini unutmaz. Şair Nesimi'ye göndermede bulunur: “… süzülmekteyiz, acıların imbiğinden / Yüzülüyoruz içimizden içimizden...” (s.59). “Sevinçler yama / dostluklar yokuş”tur (5.61). Boğalı dağlarında kalan çocukluğuna özlem duyar: “… Minik kuşlar örneği çırpınırdı yüreğim / Ulu ağaçlarında kalanları bulsam / Oralarda benim sarı çiçeğim, top çiçeğim / Oturup ağlasam, ağlasam / Minik kuşlar örneği çırpınır mı yüreğim" (s.71) 

“Aşk şiirine vakit yok” derken, güzel kısa umutlarının kanatlı olduğunu anımsatır. Kimi kez karamsarlığa düşer: “Bölük somunlar gibiyim / Sofralara çıkamam / Mutluluk erişemediğim doruk / Yalnızlığın taşında parçalanmış aynam / Geceler koyu, geceler yalnız, geceler soğuk...” (s.84) 

Bolulu'nun kısa şiirlerinde yerginin, taşlamanın öne çıktığı görülüyor. Bizdeki "süper aydın"larla bir yere varılamayacağını vurguluyor: "Ne suyu noksan, ne ekmeği noksan / Kitabı da kelamı da tastamam /Ayaklanamaz, belkemiği noksan / Bu türdendir, bizdeki aydın adam" (s.92). 

Öte yandan hırsızlıkla, rüşvetle büyük adam olanların "eksildikçe büyüyenler" olduklarını vurgular. Bu güzelim dünyada, doğada insanın insana pusu kurduğunu anımsatarak: "Habil ile Kabil / Ölmüş değil" diye seslenir. 

Bulvarları süsleyen kızlara ve güzel kadınlara önerisi: “…Rüzgâr, kıracak dalı varsa rüzgârdır / Güzelliğiniz seviştiğinizce vardır..." (s. 1 14). 

Ozan, “evrensele uzanan yanım Türkçe” diyerek dil sevgisini belirtiyor. Ayrıca sözcüklerle de sevişiyor. 

Ozanların kendi şiirlerinden bir seçki hazırlamalarının zorluğu vurgulanır. Osman Bolulu bu zorluğu aşıyor. “Güle Yolculuk"un kolay olmadığının bilincinde yürüyor.

 

 

 

Güle Yolculuk – Osman Bolulu, Aralık 1996, İlkyaz Kitaplığı

 

 

 

 

 

Etiketler: dil türk dili

Yorumlar (0 )