ÖNER YAĞCI

 

 1-

Osman Bolulu’nun Şiir Sıcaklığı Üzerine: 

ÖZGÜRLÜĞÜN UZUN KOŞUCUSU
 
ÖNER YAĞCI
Ardıçkuşu, S:62 Mayıs 2004 
 
Son yıllarda ardı ardına sunduğu kitaplarıyla denemeciliğini pekiştiren ve aydın kimliğiyle yaşamı savunma savaşımını sürdüren Osman Bolulu; dil bilincini ve yurtseverliğini bileylenmiş bir biçimde sergileyen "şiir sevdalısı" kimliğinden hiç vazgeçmeyen bir edebiyat ustasıdır.
 
Köy enstitülü damarını çağdaş gerçekliklere bağlayarak edebiyatçılığında insan olmanın onurunu öne çıkaran, kardeşi ve dostu olmaktan kıvanç duyduğum Osman Bolulu’nun şairliğine çıkacağımız gezi, aynı zamanda onun yaşamıyla örtüşen düşün dünyasının da ipuçlarını verir bize.
 
Şiir sevdasını 1955’te yayımladığı Dalların Ucundaki adlı kitabında topladığı şiirlerle ilan ettikten sonra Bilişim Çizgisi (1963) ile sürdüren Osman Bolulu’nun şiirinde önemli bir aşama olan Yurt Boyu Sevişmek (1992), aynı zamanda onun ardı ardına yayımlayacağı şiir ve deneme kitapları sağanağının, yani edebiyata yoğunlaşmasının da adımı olur. Dahası, bana göre eğitimciliğine ve öğretmen örgütçülüğüne kattığı eğitimle ilgili kitapları ve ilk iki şiir kitabıyla çalışkanlığın ve aydın olmanın örneğini veren Osman Bolulu’nun edebiyatçı olarak asıl doğumu bu adımdan sonradır.
 
İlk bölümü, "Kin gemilerini hurdaya çıkardık / Jilet yapılıp satılsın diye / Ve kızlar / Oğlanların tıraşlı yüzüne / Öpücükle katılsın diye"; ikinci bölümü; "Ne kadar namlu varsa / Kurşunlarını sökeceğim / Kalem yapacağım çocuklar / Kardeşlik yazacaksınız / Sıcak somun kadar / Tetik çekilmeyecek kinle / Acunu kırmızı şeftali gibi / Bölüşeceğiz, sizinle" öndizeleriyle başlayan Yurt Boyu Sevişmek'in şiirsel içeriğinin damarı burada yatar. Bu öndizelerle Bolulu’nun şiirindeki temel temalar olan aşkla, yurt sevgisiyle, kardeşlikle, toplumsal duyarlılıkla buluşmaya başlarız ve bu buluşma tüm şiirlerinde de gerçekleşiyor diyebiliriz.
 
"Bu Toprak" şiirindeki tarihsellikten gelen sıcaklık, şiiri ve insanı güzellerken insani direnişin Anadolu toprağındaki özüne de geçit yaptırır. "Bu toprak Yunus’un toprağı" diyerek Yunus’u selamlayıp selamını Pir Sultan’la, Karacaoğlan’la, Hacıbektaş’la, Baba İshak’la, Bedrettin’le, Dadaloğlu’yla sürdürür ve "Yanımızda yöremizde kara kara uçuşan / Milyonlarca parçalanmış solucan / Saltanat mı sürecek durmadan? / Evrenseli fermanlayan / Nâzım’ın toprağıdır bu toprak!" dizeleriyle çağımıza uzanır, "insan soyuna inanan / Fikret’i kahreden kör duman / Elbet silinecektir ufkumdan; / ‘Nevi beşer’ oğulların / Fikri hür, vicdanı hür’ kızların toprağıdır / Bu toprak!" dizeleri tarihten bugüne gelişteki soylu direnişin şiirleştirilmesidir.
 
Yurdumuzu “Cennetler cehennemler diyarı burası" diye tanımladığı "Bu Memleket" şiirinde de aynı duygularla ve coşkularla buluşurken, "Bir Mustafa Kemal gelmiş geçmiş / Şimşekleriyle karanlığı yırtan / Ondan sonrası toz duman..." dizeleriyle karşımıza çıkardığı Mustafa Kemal’in günümüzde getirildiği yere eleştiri oklarını gönderir: "Mustafa kenıal’in içini boşaltmışız / Mustafa Kemal’i pazarlara çıkarmışız / Büstünü satmışız, resmini satmışız / Kalemlerimizi kana bulandırıp şiirler yazmışız / On Kasımdan on kasıma / Mustafa Kemal adına nutuklar atmışız / Sonra 365 günün karanlığına gömülüp yatmışız / Bu memleket benim mi gardaş..."
 
"Kilometre Taşları" şiirinde sevgi, umut, düşünce, deneyim, sabır sözcüklerinin şiirsel tanımlarını yaparak insani iletisini sunarken; "Sevgiyi terkimize sara sara / Umudu yakıp çıra çıra / Düşünceyi çekip gergeflere / Deneyimi yollarımıza öre öre / Direncimizde yarınları göre göre / Geliyor musunuz o yere?" diye çağırır, sorar.
 
"Özenle sularsın öğrenci çiçeklerini / Dünyayı dokursun gelecekçe oya oya / İnce parmaklarınla örülür bilincin haritası / Öğretmenim benim sevecenlik bohçası..." dizelerini de içeren ve "Yiğit öğretmenlerimize" adadığı kitabına da ad olan şiirini "Gel daha daha sevişelim / Gülüm benim yurt boyu güzelim." dizeleriyle bitirir.
 
"Öğretmenlerimiz" adlı şiirinde de, "Kimdir orasını vatan yapan?" diye sorduğu öğretmenlere bir selam daha gönderir; "Geleceğin kitaplarında tek satır / Adımızdan söz edilmeyeceğini biliriz / - Tarih ancak bayrağı dikenleri anlatır -/ Ama biz ipekböceği sessizliğinde yarınları öreriz... I... Kucağımızda bir deste gül, yurt coğrafyasından / Ellerimiz harç koymuştur anıtların en hasına."
 
Sevgisizliğe ve sevgisizliğin getirdiği baskılara, savaşlara, kinlere, adaletsizliklere karşı insani ve gür bir ses olarak halk kaynağından ve güzelim Türkçemizden beslenen bu şiirleriyle Bolulu, kendine özgü şiir yapısını kurarak ve sözünü özgürce söyleminin başarılı bir örneğini verir.
Bu örnekte kimi yerel sözcüklerin inatla kullanılmasının verdiği halk söyleyişinin duyarlığıyla buluşmanın ve halkça söyleyiş özgünlüğünün de gerçekleştiğini görüyoruz.
 
Osman Bolulu, yine 1992’de yayımladığı Taşın İyisi ile bir başka özgünlüğe imza atar: "Taşlamalar."
 
"Ne suyu noksan, ne ekmeği noksan I Kitabı da kelamı da taslamam / Ayaklanamaz, belkemiği noksan / Bu türdendir bizde aydın adam." dörtlüğündeki aydın taşlamasına "Süper Aydın" adını veren Bolulu, "Bulutlar" taşlamasında şöyle seslenir: "Avare avare dolaşan bulutlar I Mesafelerden taşan bulutlar, / Sizin de olsaydı / Ekmek derdiniz, / Su derdiniz, / Kâh gamdan kâh demden / Siz de türkü söylerdiniz. "
 
Kazak Abdal ağzıyla, "Osman Bolulu’yu aptal sananın / hem anasını hem de avradını... " derken uyarır ve "Sanmayın ki kazdığınız, mezarda / Uslu uslu yatacağım. / İri kıyım bir biçimdir / Kara toprağa gömdüğünüz. / Her bahar öfkem ve sevdamla / Delifişek kızları / Barut kapsülü oğlanları / Kırmızı güllerle donatacağım. " derken dirence çağırırken kitaba ad olan şiirini "Atınca taşın iyisini Devireceksin herifin birisini" dizeleriyle bitirir muzipçe.
 
Bu muziplik, örneğin "Şafak Havası" şiirinde, "Güle güle padişah hazretleri / Güle güle kral cenapları / Niye bin padişah oldunuz / Niye bin kral oldunuz / Ensemizde tuz kavuruyorsunuz.." dizelerinde olduğu gibi çocuksuluğun duyarlılıklarının şiire yerleştirilmesi olarak karşımıza çıkarken aynı zamanda geleceğin biçimlendirilmesi özlemlerini de içerir. "Aydınlatma fişekleri atılıyor / Dikkat ekselans / Islıkları duyuyor musunuz."
 
Bolulu, I994’te çıkardığı şiir kitabına Uzun Koşu adını verir.
 
Bu, aynı zamanda onun kendi şiir serüvenine ve yaşamına da koyduğu addır.
 
Sevgilerle, aşklarla, hüzünlerle, düş kırıklıklarıyla, yalnızlıklarla dolu ve toplumsal damarla buluşan bu şiirlerinde örneğin "Nesimi" de, "Yalnız sen misin zulme düşenlerin piri / kalu beladan beri / süzülmekteyiz acıların imbiğinden / Yüzülüyoruz içimizden içimizden / Hüzünlerin tespihinde yan yana bir bir bütün şairler / onulmaz acılarda cihangir." derken şair kimliği ve bu kimliğin insana yüklediği sorumluluklar üzerine tarihten bugüne gelişi anlatır.
 
Şiir sevdasıyla süren bu yolculuk, örneğin "Acunbayrak" şiirinde, şiirin "dünya ozanlarının ağzında / bilimsizliğe adanmış bir ses" olarak dalgalandığını; şiirin "insanın haritasından sökülmeyen bir anıt" olduğunu; ozanların sesinin imeceye durmasıyla umutların diri diri örüldüğünü söyleyerek şiirle buluşmanın güzelliğini ve erdemini alkışlar: "Silinmesin yüreğimizin atlasından / şafak söker mi şiir olmadan."
 
"İnsan İçre İnsanla Dolduk" şiirinde, "Kinleri hoşgörüde törpüledik ilkin / sevgi gözelerinde çiçeklendik" dizeleriyle Yunusça seslenirken aşka yönelip "Binlerce güzelde atardı nabzımız / aşkın yelkeniydik kösnül ve esrik..." diyerek çoğalır ve "Acıları sabrın sarnıcında damıtıp / güzelliklerin yaylasında sergilendik..." der. Şiirin devamındaki şu dizelerle tutunduğu insanı ve insan olmayı yüceltir: "Sanma ki bu heyecan, bu tutku biter / taş ekilse ocağımızda sevgi biter / Ona tutunduk, buna tutunduk gittik geldik / özümüz üzre insan içre insanla dolduk."
 
"Yüreğimizdeki Bağ" şiirinde Ömer Asım Aksoy’u, "Pınarında yuna yuna / gideceğiz bitmezin sonsuzluğuna / her birimiz Atatürkçe" dizeleriyle selamlayıp "Sözcüklerle Sevişme" şiirinde yine Türkçe sevdasını özgün bir şiirle sunan Bolulu, "Ana Sütüm Benim" şiirinde de "Tanyerinden temiz / ulusal kimliğimiz" dediği Türkçeye sevgisini göklere ve sonsuzluğa taşır.
 
Osman Bolulu’nun ”40 yılı aşan şiir serüvenimin kilometre taşları” dediği beş şiir kitabından seçtiği şiirlerle yeni şiirlerinden oluşan Güle Yolculuk 1996’da yayımlanır.
O, "Büyük Harman" der buna ve "Toplumsal yaşamımızın izdüşümüne, duyarlığımızın esintisine küçük bir katkıyla uzun koşu” sunu sürdürmenin mutluluğuyla sunar yapıtını.
 
"Acıdan Gül Damıtanlar" şiirinde, "ellerimiz sadece gül tutmadı / İçimizde Spartaküs’ler boy attı / Simurg’un kanatlarına verdik yılları / Döşenip gittik yokuş yukarı." diyerek özetler şiir serüvenini.
 
"Bütün ozanların sesine çağrılı" bir yürek olduğunu haykırır.
 
Bu yüreğin öğrencilerinin "kucak kucak Atatürk soluduklarını" söyler.
 
"Türkçenin sütüdür ağzındaki gül" der "Resimler" şiirinin son bölümünde.
 
Güle Yolculuk’un sonunda yaşamöyküsünü, geniş bir Osman Bolulu kaynakçasını sunar, merak edenler için.
 
Sözün kısası; dil ve yurt sevgisiyle, aşkla ve toplumsal duyarlılıkla, insan sıcaklığı ve inadı ile gerçekçi şiirimizin özgün bir temsilcisi olduğu şiirlerinden bellidir Osman Bolulu’nun.
 
Damarı damara bağlamanın ve genç kuşaklara belleğimizin inceliklerini aktarmanın bu çalışkan ustasına, delikanlı şairine ve şiirine merhaba.
 
 
 
2- 

DENEME IRMAĞIMIZIN OSMAN BOLULU’SU


ÖNER YAĞCI
Damar  S:132 Mart 2002



Köy Enstitüleri aydınlığının yazınımıza armağan ettiği değerlerden biri olan (Akpınar Köy Enstitüsü, 1947) Osman Bolulu (1929, Amasya-Taşova, Tekke Köyü) ile aynı toprakların suyunu içip ekmeğini yemişiz. Onun, Gazi Eğitim Enstitüsü’nde (1952-54) oturduğu sıralarda 1960’lı yılların sonuyla 70’li yılların başlarında ben de oturdum.

1981’deki emekliliğe kadar öğretmenlik ve yöneticilik yapan Bolulu’nun onlarca dergide yazıları çıktı. Dergiler çıkardı, dergilerin yönetimine katıldı.


Yazma serüveni 1950’li yılların başlarından beri süren Bolulu’nun kitap yayımlama açısından bu serüvenle koşut bir çalışkanlığı -en azından 1990’lara kadar- söylenemez ama son on yıldaki yapıtlarıyla aradaki boşluğu doldurmuş olduğu rahatlıkla söylenebilir. Kendisi, son şiir kitabının girişinde bu konuyu şöyle açıklıyor:
“Sosyal çalkantıların toplumu alabora ettiği günlerde eylemlerdeydim, dergilerde görünemedim pek. Ancak okumayı sürdürüyordum."


Onun bu dediğini doğrulayan yaşamında, “Dalların Ucundaki” (1955) adlı şiir kitabıyla başlayan bir şiir serüvenciliği var.


O, bu ilk kitabından ancak sekiz yıl sonra yeni şiir kitabı “Bileşim Çizgisi” (1963)ni çıkarır.

Bir sonraki şiir kitabını çıkarmak içinse 29 yıl bekler. “Yurt Boyu Sevişmek” (1992). Vedat Güler, Nabi Üçüncüoğlu, Petrol-İş Şiir Ödüllerini kazandığı bu şiir kitabı, aynı zamanda Bolulu’nun yeni bir coşkuyla yazın ırmağına akmaya başlamasının da ilk adımı olur.


Yeni şiir kitapları “Taşın İyisi” (1992), “Uzun Koşu” (1994) ve “40 yılı aşan şiir serüveninin kilometre taşları olan” bu beş şiir kitabından aktardığı kimi şiirlerle yeni yirmi şiirini içeren, kendisinin “büyük harman” dediği, sürdürdüğü “uzun koşu”nun mutluluğuyla sunduğu, edebiyatçılığıyla ilgili bilgilerin ve kaynakçasının da sunulduğu “Güle Yolculuk” (1996)un beş yıl içinde ardı ardına yayımlanması bunun kanıtıdır. Bu dönem Bolulu’nun İbrahim Yıldız Şiir Ödülü’nü de kazandığı dönemdir.


Bolulu’nun, aşağıda söz edeceğim deneme kitaplarıyla “Yağmur Sonrası” (1998) adlı öykü kitabından başka 1990’lara kadar ders ve yardımcı ders kitaplarıyla öğrencilere yönelik çalışmalar yaptığı da biliniyor.


Köy Enstitülü yazarlar kuşağının Fakir Baykurt, Talip Apaydın, Mehmet Başaran, Osman Şahin ve daha onlarcası gibi kendisinden sonra gelenlere el uzatmak geleneğini sürdürmesiyle tanınır Bolulu.


Düşüncelerinde ne varsa davranışlarında ve yazdıklarında da o var.


İşlevsel edebiyattan yana bir yurtseverliğin simgesi.

Gençlere uzanmak, öğreticilik ve yurtseverlik olarak kısaltacağımız bir anlayışla birikimlerini aktarma çabasında olan bir yazın emekçisi.


Deneme ırmağımızın direngen bir sevdalısı olan Bolulu, yaşam deneyimlerinin ve birikiminin verdiği zenginlikle 1990’ların ortalarından başlayarak örnek alınası yol göstericiliğinin, aydınlatıcılığının ürünleri olan yapıtlarıyla çıktı öğrencilerinin ve ülkemizin edebiyat arenasına.


Onun bu arenaya kattıklarına kısaca baktığımızda gördüğümüz ise sözünü sakınmayan bir biçemin ve süreklilik içeren bir bilinç aktarımının öne çıkmış olduğudur.


Antilaikliğin Önlenmez Yükselişi”(1) adlı yapıtının önsözünde Ragıp Gelencik’in belirttiği gibi bir “dinozor” olan Osman Bolulu’nun varlığını Köy Enstitülerine borçluyuz. Kitapta yer alan ve “Yurtsevere kaygılarla kaleme alınmış” olmalarıyla belirlenen bu yazıların başka özelliklerini de şöyle sıralıyor ve Bolulu’nun denemeciliğinin temellerini çok doğru biçimde saptıyor Gelencik:
“...Düşüncelerin küçük gözlemlerle desteklenmesi... Düşünce kaynaklarının aydınlatılması... Kişiliğinin ürünü olan ince mizahı..”
Bunlara, Bolulu’nun kitabın girişindeki şu cümleleri de eklersek, karşı karşıya olduğumuz denemecinin büyük ölçüde tanımlanmış olduğunu söyleyebilirim:
“Kimim; Neredeyim; Koşullarım ne; Donanımım ne kadar... Neyi, niçin, nasıl gerçekleştireceğim? Sorularını doğru yanıtlayabilirsem, bilince ulaşmışım demektir. O zaman, gerçek, yararlı verime ulaşabilir, esenliğe kavuşabilirim."


Bu kitabındaki yazılarında, toplumsal belleğin önemi üzerinde duran; kahramanlık, ideoloji, insan gerçeği, hümanizma, politikacı, gazetecilik, Köy Enstitüleri, laiklik düşmanlığı konularında derinlikli düşüncelerini ve önerilerini aktaran Bolulu, “3 Mart 1924” tarihinin ülkemiz için önemini, Uğur Mumcu’nun öldürülmesinin anlamını, İkinci Cumhuriyetçilerin amaçlarının ne olduğunu, kültürel piknik dediği şenlikleri, güncelliğin önemini, kasaba kültürünün ne olduğunu, edebiyat eleştirmenliğini irdeliyor. Sözünü dil konusuna getiriyor ve kitaptaki son altı yazısında, görmezden, bilmezden gelinen dille düşüncenin can alıcı bağlantısını açıklıyor. Bu bağlantıyı görmeyen kafalarca Türkçenin bilinçli olarak nasıl yozlaştırıldığını örnekleriyle gösteren Bolulu, bu yanlış gidişe karşı çıkmanın en doğal insan davranışı olduğunu vurguluyor. Bolulu’nun 1963-1994 arasında Cumhuriyet gazetesi ile abece, Damar, Forum, ilke, İnsancıl, Karşı, Otağ, Türk Dili Dergisi, Yazı dergilerinde yayımlanmış yazılarının bir araya getirildiği bu çalışma, yurtseverlik damarını geleceğe bağlamak isteyen bir aydının çığlıklarıyla dolu bir bildirgeye dönüşüyor.

Bolulu, “Belleksiz Toplum”(2) adını verdiği çalışmasında denemelerinin yanı sıra eleştiri ve tartışma yazılarını da sunuyor okurlarına. Yine Cumhuriyet gazetesi ile abece, Aydınlığın Ezgisi, Çağdaş Türk Dili, Damar, İlke, İnsancıl, Karşı, Türk Dili Dergisi ve Yazı dergilerinde 1961-1995 arasında yayımlanmış olan bu yazılarının temel izleği de ilk kitabındakiler gibi. Öfke, alışkanlıklar ve sanat üzerine denemelerden başka Sivas katliamı üzerine bir aydın çığlığının ve yine Türkçe ve Köy Enstitüleriyle ilgili değerlendirmelerin yer aldığı bu çalışmada Bolulu’nun toplumu silkeleyen sert çıkışlarının izlerine sık sık rastlıyoruz.

Bolulu’nun, yaşamımızın bağnazlaştırıldığı düşüncesinden hareket eden aydınlanmacı, öğretici, küllenmek istenen gerçekleri gözler önüne seren yazılarını içeren “Korkacaksan Kitapsızlardan Kork”(3) tan sonra çıkardığı, Kültür Bakanlığı Cumhuriyetin 75. Yılı Deneme Büyük Ödülü’nü kazanan “İnsan İnsana Eklene Eklene"(4) adlı kitabında da aynı çıkışı görüyoruz. Bu çıkış, küreselleşen dünyada insandan ve toplumsal damarından koparılan bir kültürün yok edilmesine karşı çıkıştır asıl olarak. Değerleri sahiplenen, unutturulmaya çalışılan değerleri yeniden gündeme getiren deneyimli, kendine güvenen, geleceği sahiplenmeye çalışan bir sesin çıkışı.

Bolulu, şimdilik yayımlanan son çalışması olan “İnsanlığın Solmaz Gülleri”(5)nde ise “öğretmenlik anıları”nı sunuyor deneme tadında.

Bu anılar, kendi deyişiyle, “Değişik yerlerde, binlerce öğrenciyle yaşanmış çalkantılı bir hayatın içinden çekilmiş, öğrencilere ilişkin anılar”dır. Bu anılarda toplumsal tarihimizle birlikte eğitimimizin nerelerden nerelere geldiği, yaşanmışlıkların bedelleri ve eğitim ışığının sönmeyen, söndürülemeyen zenginliğiyle dolu güzellikleri okuyoruz.

Yüreğine, aklına sağlık Türkçe sevdalısı, bağnazlık düşmanı, aydınlığın özgür ve usanmaz savunucusu Osman Bolulu hocam.

 

 

 

 --------------------------------------
(1)    Antilaikliğin Önlenmeyen Yükselişi, Prospero Yayınları, Ankara 1994.
(2)    Belleksiz Toplum, Troya Yayıncılık, İstanbul 1995.
(3)    Korkacaksan Kitapsızlardan Kork, Güldikeni Yayınları, Ankara 1998.
(4)    İnsan İnsana Eklene Eklene, T.C. Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 1998.
(5)    İnsanlığın Solmaz Gülleri, kendi yayını, Ankara 2000

 

 


  


 
 
 
 
 
 
 
Etiketler: dil türk dili

Yorumlar (0 )