TÜRKÇEYİ DİRİ TUTAN HALKIN DİL SEZGİSİDİR

TÜRKÇEYİ DİRİ TUTAN HALKIN DİL SEZGİSİDİR

 

 

TÜRKÇEYİ DİRİ TUTAN HALKIN DİL SEZGİSİDİR

Türk Dili Dergisi : 69. S. Kasım / Aralık 199

Dilimizin arılaştırılıp durulaştırılması, özbenliğine dönüştürülmesi, dünyada örneği yok denilecek kadar önemli ve hızlı bir devrimdir. Büyük önder Atatürk’ün kılavuzluğuylakurulup,12 Karabasanınca kapatılan TDK’nin çalışmaları, aydınlarımızın, yazarlarımızın dil devrimini benimsemeleri, kesinkes önemlidir. Ancak bu olguda unuttuğumuz bir nokta var gibi gelir bana: 200 yıldır çağdaşlaşmak, dilde düşünüşte öz benliğimiz için çabalıyoruz, bu konuda zaman zaman devlet erkini kullandık da, niçin, toplumumuzu  tersine çevirmeye kalkanların etkisinden sıyrılamadık, sıkıntıdayız?  Geriye çekenler, yönetimi, siyasayı, sosyo/kültürel yapıyı, kendilerince  biçimlemede hayli etkili oldu. Atatürk devrimlerini , hayli kemirdiler de, niçin Türkçeyi ulaştığı aşamadan aşağıya çekemediler. Ta başından beri devrimlere karşı duranlar vardı. Zamanını bulduklarında bunlar, Cumhuriyet’in kazanımlarından bir bölümünü tırtıklayabildiler de, niçin dili geriye döndürmeye güçleri yetmedi? Öteki devrimlerin tutunmasında zorluklar çekildiği, onlardan ödünler koparıldığı, ne yazık ki , bir gerçek.

Dil devrimini, halk, niçin  30-40 yıl gibi bir zamanda benimsedi? Başka konularda gericilere destek verdiği halde, dil konusunda, bu desteği, onlardan esirgedi? Dil devrimi, yalnız devlet, katında, aydınlar, yazarlar arasında sürüp gitseydi, gerilik, ondan da bir şeyler koparabilirdi. Türk ulusu, ne kötü, bugün birçok konuda ikili anlayışın sürtüşmesini yaşıyor. Ama dil konusundaki ayrılık, ikilik,  ötekileri kadar yıkıcı ve baskın olamadI.

Bilinen bir gerçek: Devrimler, öyle kısa zamanda sindirelemiyor, yaygınlaştırlamıyor, toplum katına kolay indirilemiyor. Hele dil gibi düşünüşü ekliyeci, dönüştürücü bir devirim, halkın çoğunluğunca neden benimsedi? Niçin halkta,  dildeki değişim gelişimlere karşı hiçbir kıpırdanış görülmedi.? Çünkü  dil devirimi, Cumhuriyet’in halkla   bütünleşmesiydi, halkın kullanageldiği dilin, düşünüşün evriltiminden başka bir olgu değildi ki...

Türkçenin arılaştırıp durulaştırılması için:

* Eski kaynaklar tarandı.

* Halk arasından derlemeler yapıldı.

* Türkçenin ekleri işletilerek yeni sözcükler türetildi.

* Türkçe sözcüklerle bileşikler kuruldu.

* Kapatılar TDK’nin, o dönemdeki devletin dil politikası, yadınların, yazarların katkısıyla Türkçe boyutlandı.

Şimdi düşünelim: O eski kaynaklardaki sözcükler, Türkeçeye yeni sözcükler katmada kullandığımız ekler, hep nalkın dilinde, kullanımında değil miydi? Dil devrimini besleyen derlemeler nereden yapıldı? Halktan. Türkçenin sözcüklerini, eklerini kullanımdan düşürmeyen kimdi? Halktı: Hem de yüzyılllarca, devlet katının dile karşı umarsızlığına, sağırlığına karşın. Öyleyse, dil devrminin tutunmasında halkın payına da bir bakmak gerekir. Bilincine varmamış da olsa, halkta  Türkçe dil sezgisi vardı. Odur, dilimizi, kültürümüzü, bugüne kadar sağlıklı tutan kaynaklardan birisi. Zamanla görüldü ki, halk dil devrimine, tutucu aydınımsılar gibi karşı durmadı. Yeni sözcükleri benimsedi. Çünkü onlarda kendi düşünüş, duyuşunu buluyordu.

Halkın dil sezgisi  yeterli mi diyeceksiniz? Sezginin damarında düşünüş biçimi saklıdır. Düşünüş dile doğrudan yansır, dili yeder.  Kırk yıl önce (1956 üç yaşındaki çocuğun elindeki kabuklaşmış yarayı görünce sormuştum:

 -Eline ne oldu?

 -Kanak (kan-ak) olmuştu da...

Üç yaşındaki çocuk “-ik” ekinin işlevini ne bilirdi? Ama “kan” sözcüğüne “-ak” ekini getirerek yeni sözcük kuruyordu. Yöntemi, Türkçenin dil mantığına, işleyişine uygundu. Ona, bu sözcüğü kurdurtan, yaşadığı dil ortamından edindiği dil sezgisi, düşünüş biçimiydi. Halkın dil gömüsü burada yatar işte!

Halkın dil gömüsü olduğunu, sezgisiyle Türkçeyi diri tuttuğunu Mehmet Aydın’ın Bayat Boyu kitabındaki “Bayat Sözlüğünden (Çünkü Bayatlar, Oğuz Türklerinin bir koludur, yabancı etkilerden oldukça uzak kalmıştır.) birkaç örneği aktararak belirtemeye çalışacağım. Şimdi bakalım, halk, nasıl yeni sözcükmler türetmiş bileşikler kurmuş, kiminde yabancı dillerden etkilenmiş olsa da, nasıl Türkçeyi diri tutmuş?

 (Bundan sonraki imler için, yazının sonun bakınız.)

 Birleşik Sözcükler:

  Al-vur-dağı: (ö.a.) (T.S.-) Güçlü ve sarpılığıyla ünlü belirsiz bir dağ.

“Alıp vurmak”, birbirinin üstüne yüklenerek (konularak) büyümeyi, güçlenmeyi düşündürüyor, yücelik, ululuk anlamlarını çağrıştırıy

   baş-tutar: (T.S.-) Söz sahibi, yetke, otorite, sözü geçkin.

   Başını dik (tutanı) olanı. Başı çekeni, önder olanı, güçlüyü düşündürüyor.

   Can-alıcı: (T.S. – Ta. S. 1999.s. can alıcı (önemli) deyimi var.) Azrail.

   Azrail (Arapça >İbranice) Can alıcı. Can+almak sözcükleriyle kurulmuş. İşleve göre adlandırma yapılmış.

   çal-kazan: (T.S.-) Bier amaç için var gücünü harcayan, dört dönen.

  Kazandaki suya kaşık çalarak tane aramayı, çok isteyerek aramayı düşündürüyor. Oluştan esinlenerek adlandırma.

  dik-i-taşı: (T.S.-, Ta.S.302: dikilitaş: Önemli bir olayın ya da utkunun anısı için dikilmiş, tek parça yüksek taş. Obelisk.) Gömütaşı.

  Kırsaldaki insan için, yakını olan ölünün yerine belirlemek önemlidir. Taşın dikilişi bir tür belgitlemedir. Görüntüye göre bileşik ad türetilmiş.

   el-gün: (T.S.-) Başkaları, gayrı.

   İki ad birleştirilerek kurulmuş. Anadolu’da yaygın bu sözcüğe rastlamadım kültür dilinde.Halbuki ne kadar güzel bir sözcük: El, başkaları ; gün içinde yaşanılan zamanı ve dolayısıyla o zaman dilimindeki insanları.

  ikiz-eşi :(T.S.-) Özdeş, ikizlerden biri.

   Duruma göre adlandırma

  kara-kura: (T.S.-) karabasan, kabus.

  İçine düşülen duyumsaya göre adlandırma.

  kıl-kuşak: (T.S. -) Aç ve kılıksız, barınaksız, yoksul.

   Kıl inceliği;  kuşak beli sağlama almayı, bir yere bağlanmayı çağrıştırıyor. Böyle olunca sözcük; somutta kuşağı koptu kopacak, soyutta yeri. Tutanacak dalı olmayan anlamını kazanır.  İçinde bulunulan duruma göre adlandırma.

  ol-gör: (T.S. -) Bir türlü, nedense.

  Olmak. Görmek eylem kökleriyle kurulmuş. Sürüp giden oluşa göre adlandırma.

  sal-karaya: (T.S.-) Rastgele.

 Salmak; bağından çözüp başı boş bırakmayı;  kara toprağı, kırı, doğayı çağrıştırıyor. Salmak eylemi ile kara adından buyruk kipli oluş adı kurulmuş. Oluşuma göre adlandırma.

  sür-salmak: (T.S.-) Hucüm etmek.

 Sür; ilerlet, salmak  bağından koparmak,  başı  boş bırakarak, edimini gerçlekleştirmesine olanak yaratmak anlamlarını düşündürüyor. Edime göre adlandırma.

  var-varlıkçı: (T.S.-)  Anadan atadan soyca zengin.

  Yok’un karışıtı var’ı yineleyerek pekiştirme var bir kere. Zengin demiyor, yabancı sözcüğü dışlıyor.  Var-sıl sözcüğünün üretiminde mantığı kullanmış. Öte yandan kökten sürüp gelen varsıllığı düşündürmesi bakımından, anlamca  varsıldan daha oylumlu.  Sosyal duruma göre adlandırma.

   vay-vaycı (T.S.-) Aman diliyen, amancı.

  Acındırma, şaşma ünlemi yinelenerek önad türetilmiş. Kültür dilinde ünlemden ad, önad türetme yoktur pek. O bakımdan ilginç.

   vay-vay-lı: (T.S.-) Çok bakımsız, perişan.

   Yine acındırma ünlemiyle ‘acınacak durumda olan” anlamında ünlemden   ad/önad türetmeye  bir örnek.

   yel-geçti: (T.S.-) Dehliz, pasaj.

  Pasajın (bedestenin) giriş çıkışı  ve bu iki  yön arasında hava akımı vardır, yani yel geçer.  Görüntü ile ondaki  oluşuma göre adlandırma.

    yüz-geri: (TS.-) Gerisin geri.

   Yüzünü  gidişin yönünün tersine döndürmek, amacından yolunda caymak, geriye dönmek. Edime göre adlandırma.

 

    Eklerle Türetilmiş Sözcükler:

    ağr-ık: (T.S.-) Ev ve yol eşyası, hamule.

    Ağır süzcüğünün ikinci ünlüsü düşürüldükten sonra “-ık” eki kuşarak türetilmi: Ağırlığı olan. Niteliğe göre adlandırma.

     ak-ık: (T.S.-) Badanası akmış.

     Akmak eylemliğinin köküne”-ık” eki koşularak, nitelik yitimi adlandırma.

     ar(t)-dan-ca: (T.S.-)  Arkadan gelen, halef.

     Halef’i , ard-ıl  olarak Türkçeleştirmişiz. Dilim devriminin etkisi oraya kadar  ulaşmadığı için mi, yoksa. Devrimden önce mi  türetilmiş, saptayamadım. Güvenmek> güven-ce  gibi  türetilmiş.

     ar(t)d-ıl-mak (D.S.> Ta.S. 67.s. 1. Birinin arkasına asılmak. 2.(mec.) Musallat olmak) Araba arkasına asılmak. Edime göre adlandırma.

     Art (yön) adına,”asılmak” eylemliğinin, iki ön sesi düşürülüp eklenerek yapıldığını düşünüyorum. Edime göre adlandırma.

     ar-ık: (D.S.>Ta.S. 67.s. Eti, yağı erimiş, zayıf, kuru, sıska) Zayıf, takatsiz.

   as-k-ıntı:(T.S. 76.s. (halk) Birini tedirgin edecek kadar üzerine düşen kimse) Taciz etme, musallat olma.

     Asmak>asılmak>as-k-ıntı Çal-ın-tı, gel-in-ti gibi. Duruma göre adlandırma.

     av-sı-t-mak: (T.S.-) Aldatmak, kandırmak.

     “Azıtmak”ın yanlış kullanımı gibi görünüyor. “Aldatmak, kandırmak” avcılıkta geçerlidir. Bunu göz önüne alınca “avlamak” düşündürüyor: Avsıtmak, av yerine koymayı, av durumuna düşürmeyi çağrıştırıyor. Edime göre eylemlik.

     ayık-kın: (T.S.-) Uyanık.

     Ayılmak>ay-ık>ayık-kın; eylemlikten önad/sıfat türetilmiş: Bay-gın, sus-kun gibi.

     çok-ar-mak: (T.S.-) Üst üste  koyup yığmak.

     Niteleme sözcüğünden –ir-mek ekiyle çoğaltmak anlamını da içeren oluşum adı. Ak>ak(ğ)-ar-mak gibi.

     der-e-met-li (T.S.-)Tedarikli.

   Dermek eylemliğinden –e-met ekleriyle türetilmiş sözcük,; derleyerek ve içinden seçerek gerekli önlemleri almak anlamında. Bu iki ekinin birlikte kullanılışla türetme örneği yok Türkçede. Osmanlıcanın etkisi var gibi gelir bana. Bunun yerine “ön-lem-li’yi kullanhıyoruz.

      diş-in-dir-ik:(T.S.-) Dizgin, tasma.

     Boy-un-dur-uk gibi, diş,le ilgili oluştan yararlanılarak türetme yapılmış. Yalnız “tasma” ile “dizgin”nin ayrı nitelik ve işlevdeki araç  oluşuna ilişkin incelik gözden kaçırılmış biraz.

       doğ-uş-at: (T.S.-) Esin, ilham.

    Doğmak>doğ-uş>doğ-uş-at. İçine doğmak , aklına esmek anlamını içeren  “es-in” türetiltişindeki yöntem kullanılmış. Ancak Farsçanın –at ekinin kullanılışı, yabancı dil ve kurallarının etkisini gösteriyor.*

        düğ-dü: (T.S.-) Balta ve keserin  çivi çakma yanı.

      Döğmek, dikmek edimlerini düşündürüyor. Çünkü adı geçen araçlarla sözü edilenişin yapılmasında döğmek, bir yere dikmek edimi vardır. “döğdü’den ayırmak için mi, “düğ-dü yapılmış?  İşleme göre adlandırma.. Bilebildiğim kadarıyla Amazsya-Tokat çevresinde,bu sözcüğün biçimi ‘dik-ti/diktü’dir. Balta ve keserin baş yanıyla çivi, kazık giibi şeyler bir yere çakılır, dkilir de ondan.

        dür-gü: (T.S.-) Paket, bohça.

    Dürmek’ten sür-gü gibi, Türkçeyi işletme yönleriyle türetme. Nesinin yapılışına ve biçime göre adlandırma. Paket, İngilizce.

        dür-lük: (T.S.-) Kabuğuna çekilmiş, kendi halinde.

        Dür-ül-mek’ten. ‘dür-ül-ü’ olmayı, kendi içine kapanmayı düşündürüyor. Görüşüne göre adlandırma.

          düş-er-ce-lik: (T.S.-) Tereke

       (Payına) düşmek’ten; ak-ar-ca, eğle,ce-lik gibi. Neye  yaradığını belirterek adlandırma. Tereke Arapça. Ölüden kalanların bütünü. Halbuki “düş-er-ce-lik’te paylaşma anlamı var. Sözcüğün karşılığı yanlıyş yodrumlanmış. Bu kavram için “bırak-ıt” sözcüğünü türetmişiz, ne güzel!

       eğ-lek: (T.S.355.s. 1.Öğle sıcağında sürünün dinlendiği gölgelik. 2.Yolcuların geceyi geçirdiği yer yer, han, konak.) Konaklama yeri.

       Eğlenmek’ten. Ot-lak, su-lak, yaz-lık gibi. Yalnız bundaki edime göre adlandırma.

       Er-in-gen: (T.S.-) Üşengen, üşenici.

     Erinmekten,  dev-n-gen gibi. Edimindeki davranışa göre adlandırma, niteleme. Türkce, bir yapmada yüksünme için “üşen-geç” yavaşlık için “er-in-gen” sözcükmlerini kullanıyor halk katında.

        ger-iz: (T.S. 433.s.  geriz>keriz=lağım) Su  kemeri.

      Su kemerin yapımındaki, gerilmişe benzer durumu düşündüren bir adlandırma. –iz ekiyle türetme, üzerinde durulmaya değer.

        gel-iş-et-li: (T.S.-) Bakımlı, serpilip gelişmiş.

       Gelişmek’ten. Ancak türetme eklerinden birisi (-et) Farsça’dan. Yabancı dil etkisi var. Bu kavram için “geliş-kin, gel-iş-miş, serp-il-miş” sözcüklerini kullanıyoruz. Ama bu da bir halk yaratması.

          gir-in-ti: (T.S. 449.s. Düz yüzeyden içerlek bölüm.) Kiracı.

      Girmek’ten. Üz-ün-tü gibi. İçine girmeyi düşündürerek, edime/duruma göre adlandırma. Belirtilen anlamın bütününü karşılayamıyor.

         gir-in-ti-ci: (T.S.-) Kiracı.

         Bunda da belertin anlamı dolduramama söz konusu.

         göz-er: (DS>Ta.S. Buğday, toprak gibi şeylerin elendiği iri gözlü kalbur.) İri delikli kalbur.

       Göz (delik)ten. Aracın göz göz oluşunu düşündürerek biçime, niteliğe göre adlandırma. Halk,  bir avcıyı övmek için; “uç-ar (kuş) kaç-ar (tavşan vb.) elinden kurtulamaz”der.

         göv-şen: (T.S.-)Mavi, gök renkli.

         Gök>göğ> gök (rengin)ten. Ev-şen, sarı-şın gibi.

         güc-ele: (T.S.-) Zorla

       Güç ile sözcüklerinin birleştirilmesinden. “ile” ek gibi kullanılırken /i/ sesi  /e)ye dönüştürülmüş, iki ünlü arasında kalan /ç/ yumuşamış. Edimin oluşumunu belirleyerek türetilmiş.

         Göz-e-ni (TS.-) Göz alıcı. Çekici,  güzelliği belirgin.

        Göz>göz-al> güzel. Güzel’in oluşumuna benziyor. “göz” ile gözün bakıp beğenmesini, “en” ile geniş bir alanı tarayarak içinden en beğenilenini seçmeyi düşdürür gibi.

         ısı-n-gın: (T.S.-) İnsana yakın,sıcak kanlı.

         Isınmak ( birini yadırgamaz olmak)tan. İlişkilere göre adlandırma.

         kıv-ıl-dak: (T.S.-) Hareketli.

     Kıvıldamaktan, oluşa göre adlandırma. Fkat sözcükteki hareket (devinim) anlamı kısıtlı. Çünkü kıvıldamak, küçük, ağır devinim anlamını içerir.

           kıv-ıl-tı: (T.S.) Hareket .

         Bunda da anlam kısıtlı, “hareket “ karşılığı olarak kullandığımız “devinim”in anlamını dolduramıyor.

         kıy-mı-cak: (T.S.-) Küçücük.

         Kıymak>kıy-ılmak (küçük küçük parçalara ayrılmak)tan. Uğradığı işleme göre adlandırma.

         kor-ut-mak: (T.S.-) Değeri karşılamak.

         (Değerini) korumaktan, yoz-ut-mak gibi

        sav-ak: (DS>ta.S. 1022.s. Suyu başka yöne salmak, akışını ayarlak için kurulan düzen.) Kıt anlayışlı, geri zekalı.

     İlkin “salak”ın yanlış kullanımı gibi görünüyor. Ama “savmak” düşünüldüğünde aklını başka yöne savmayı çağrıştırıyor. Tarama sözlüğündeki açıklamada eksiklik var: Düzenek dese, belki doğru olurdu.”savak”; bir yöne salma düzeneğinin bulunduğu yerin adıdır aslında. Derleyici, eksiklik yapmış, sözlükçü de buna uymuş olmalı.

        Sinir-ce-li: (T.S.-) Asabi, nevröz.

       Sinirlenmekten, sivilceli gibi. Ama Arabın“asabi”sini, sinirli, sinersel diye  açıklaış Türkçe. Yunancadan Fransızcaya, oradan bize geçen sözcük nevröz değil, nevroz. Biz onu “sinirce” diye karşılaamışız.

        Soy-la-mak: (T.S.-) Sorup soruşturmak, aslını araştırmak.

    Türkçe Sözlüğün 1077.sayfasındaki “soy” sözcüğünün anlamına bakınca, birinin soyunu, aslını araştırmak üzere, “soy” sözcüğünden eylemlik türetildiğini saptıyoruz.

       su-cak: (T.S-) Su çıkan yer.

       Ayak-çak gibi, su’dan türetilmiş.

       Şağ-ıl-tı (T.S.-)  Şamata, tantana.

       Şar> şar; su sesinden yanstılarak. Doğadaki sesten yararlanılarak, “boyuna akmak, yararsızlık” insana aktarılıyor.

       Benzeri, birçok örnek verilebilir.

       Örnekler toptan incelendiğinde:

* Bileşik sözcükler kurulduğunu,

* Eklerin işletildiğini, yeni sözcük türetildiğini,

* Birbirine yakın seslerde yanlışlığa düşüldüğünü,

* Kültür diline girmemiş kimi eklerden yararlanıldığını,

* Yabancı dillerin etkisine düşüldüğünü,

* Edime, oluşuma, işleve, görüntüye, duruma uygun anlamlandırmalar yapıldığını

* Türkçenin arılaştırılıp durulaştırılmasındaki yöntem ve mantığın kullanıldığını,

* Yansımalardan, ünlemlerden sözcük türetildiğini,

* Bayat dilinden alınan örneklerin kimisinde yanlışlıklar da olsa, bunların, dilin genel kullanımındakileri andırdığını,

*  Halkın   dil sezgisine sahip olduğunu,

* Türetmelerde doğasal düşünüş ve algılayışın izleri bulunduğunu

*Doğadaki olgulardan yararlanıldığını, doğadaki oluş ve durumların , gocunulmadan insana aktarıldığını, düşünüşte doğasallığın ağır bastığını  (Şamanizm) görüyoruz, saptıyoruz.

Bu çalışmayı yaparken başvurduğum Tarama, Derleme Sözlüklerinden, daha pek çok sözcüğün (halk dil gömüsündeki sözcüklerin) kültür diline ağdıralabileceği kanısı pekişti bende. Türkçenin olanaklarını kullanmamışız, onun üzerinde gereken incelemeleri yapamamışız düşüncesi doğdu. Yenileşme çabasından, buna zaman ayıramadık mı? Yoksa dile karşı duranlarla boğuşurken, bu yöne el atmak fırsatı mı bulamadık, bilmem ki.  Yazarlarımız, dilcilerimiz, önce kümltür dilinin onarımına soyundular, oradan ötesini göremediler mi diye de düşündüm. Ters bir yargı ama, aydın takımı burnu büyüklük edip, halk kaynağının gücünü, gömüsünü görmek mi istemedi? Adı geçen kaynaklardan yararlanırsak.,dilimizin üstüne titizlikle eğilirsek ve bu işi Türkçenin dil mantığını kullanarak yapabilirsek,  anadilimizin , daha da boyutlanacağına inanıyorum. (1998)

 

 

 

 

 

 

* Düzeltme: Arapçadan dilimize girmiş çoğul yapma eki "-at" yanlışlıkla farsçadan geçmiş gibi gösterilmiştir. Düzeltiriz. (Türkdili dergisi 70. sayıdaki O.B. notu)

 

 

 

 

İmler:

T.S.- : Türkçe Sözlük (1983)te yok.

Ta.S. : Tarama sözlüğü.

D.S. : Derleme Sözlüğü

D.S> T.S. : Derleme Sözlüğünden Türkçe Sözlüğe geçmiş.x

Kara yazılı, madde başı sözcüklerden sonra, ayraç içinde anlam açıklaması varsa, bunlar, adı geçen sözlüklerden aktarma. Madde başı sözcükten sonraki ayracın arkasından geelen anlamladırmalar, Mehmet Aydın’dan, aslına hiç dokunmadım.

Rakamlar: kaynaklardaki sayfa numaralarını gösterir.

 


 

Etiketler:

Yorumlar (0 )