YABANCI SÖZCÜKLER VE DİL TIKANMASI

YABANCI SÖZCÜKLER VE DİL TIKANMASI

 

 

YABANCI SÖZCÜKLER VE DİL TIKANMASI

Türk  Dili Dergisi : 38.s. Eylül / Ekim 1993
 
Türk gibi düşünebilirseniz, Türkçeyi doğru  kullanabilirsiniz; Türkçeyi iyi bilirseniz, Türkçe düşünürsünüz. Her dilin kendisine özgü bir sözcük dizgesi, yapısı ve manıtığı olduğu gibi, buna bağlı bir  düşünüş biçimi vardır. Kullandığınız sözcükler, sizin düşünüşünüzün nirengileridir. Sözcüklerinizle çizilir, düşünüş yörüngeniz.
 
Geçmişte Arap, Fars dillerinin  sözcük ve kurallarının öksesine yakanladığımız için, Türkçe düşünemiş, kendimizi söyleyememişiz. Arap ve Farsın eşleği (fotokopisi) durumuna düşmüş, onun duldasından çıkamamışız.  O nedenle, kendi edebiyatımızı yaratamamış, bilim katına çıkamamışız. Arapça, Farça sözcük ve kurallar, onunların düşünüş biçim ve  biçemine  hapsetmiş bizi. Ulusal dilimizle birlikte ulusal dilimiz, kültürümüz kekelemiş, ulusal kimliğimiz duraklamada kalmış. 
 
Dil devrimiyle, bu açmazdan çıkmıştık. Kendi edebiyatımızı yaratmıştık, kendimizi, kendimiz gibi söylüyorduk. Ulusal kimliğimiz, kültürümüz onarılmıştı. Dilde, düşünüşte, dünyayadaki saygın yerimizi alıyorduk. Edebiyatımız dış dünyaya açılmıştı.
 
1950’lerden sonra, dil deviminde gedikler açmaya başladı, kimi siyasal iktidarlar. Ama  evrimini yakalamış, kendi düşünüş dizgesine oturmuş Türkçeyi, yazarlarımızın, düşünürlerimizin elinden almaya güçleri yetmedi. Fakat bu ters gidiş, gige gide, yalın bir Batı özentisine,  ulaştı bugünlerde. Eskiden Arapça, Farsça düşünüp Türkçe söyleyemeyenlenler vardı.  Daha, onlardan tümüyle kurtulamamışken, şimdi, bir de Batılı birkaç sözcükle Avrupalı olunacağını sananlar çıktı ortaya. Yalanından yanlışından apardıkları birkaç Batılı sözcükle konuşup yazmaya çalıştıkları için, Türkçe abuklayıp sabukluyorlar. Bu , onların sorunu deyip geçemeyiz. Çünkü onların apardığı sözcüklerin kullanımı yaygınlaşıyor. Dilimizin damarlarına sokuluyor, bu yabancı artıkları. Dilimizin işleyişine ket vuracak nerdeyse. Dil tıkanmasına yakalanacağız, dolayısıyla düşünüş biçimimiz gölgelenecek.
 
Dil , insanın kendisidir, onun gibi canlıdır, biyolojik organizması yok gibi görünüyorsa da, kendisini kullanan gibi doğar, büyür, gelişir ölebilir. Canlılar gibi ona da özen gösterilmesi gerekir. O da bakım ister. Yoksa yaşlanır, damarları tıkanır, dirimini yitirir. Kendi yitimiyle, ulusun düşünüş biçemini da kağşatır.
 
Neden Dil Tıkanması diyoruz?
 
İnsandaki damar tıkanması nasıl kötü beslenmenin sonucu ise, dildeki tıkanma da içine yabancı öğelerin, kuralların, düşünüş biçiminin doluşmasıyla dil sağlının bozulmasıdır. Son zamanlarda Batılı sözcük tutkunlarının, Türkçeyi, yeniden Osmanlıcaya döndürme heveslilerinin, dilimize ağdırdıkları, Dilimizin kurallarını bozma, işleyişini ıskalama, tümce yapısını çarpıtma, söyleyişi Türkçe yörüngesinden saptırma; Türkçenin damarlarına yabancı maddeleri zerk ediyor. Dilimizin damarları tıkanacak; Türkçe işlek, gelişken yapısından uzaklaşacak, düşünüş biçemini yitirecek korkusunu yaşıyoruz. Buna güçlerinin yetmeyeceğini bilsek de; ulusal kültür ve kimliğimizin omurgası anadilimize musallat olan bu hastalığı belirtmek, ona karşı durmak, umusal bilincimizin gereği.
 
 
Dil Tıkanmasına Neden Olan Batılı Örnek: MEGA (1)
 
Bir “mega”dır (*) tutturdular gidiyorlar. Onunla da yetinmiyorlar: Bir de “mega süper” demeye başladılar. Sanki bu yabancı iki sözcük, aynı anlamı içermiyormuş gibi. Akılları buraya kadar. Neredeyse koca karı yerine mega karı, büyükbaba yerine  mega baba diyecekler.
Peki, biliyorlar mı, mega’nın anlamını, Türkçenin buna gereksinimi bulunup bulanmadığını? Yoska densizin biri kullandı diye mi, dillerine doladılar?
 
Mega Yunanca.Megas (büyük)ten alınan önek. Ünsüz harflerin önüne geldiği zaman megalo; a’nın önündeyse megal biçiminde yazılıyor. Birimin önüne koşulmuşsa, bu birimi milyon kere çarpan önek. Megavat gibi.
 
Mega’nın saptayabildiğim türevleri: megabari, megachiroptera, megadoli kokolon, mega elektron, megafon, megahertz, megakaryosit, megakolon, megaladapis, megalatros, megalaspis, megale, megalasia, megalit,  megalitik, megalabatrachus, megaloblast, megaloftalmi, megaloman, megalomani,  magalopodi, malopsi, megalosefal, megalosit, megalopsplankni, megasikl. Megaterm, megaton, megawat…
Mega, mega diyenler, yukarıdaki mega’lı sözcüklerden kaç tanesinin anlamı biliyor, kullanabiliyorlar?
 
* Mega,  bağımsız sözcük değil, kendi dilinde önek.Türkçede önek yoktur, Türkçe sondan eklemeli bir dildir. Önekle ancak bir sözcük yaratabilmiş dilimizin, yabancının önekiyle zorlanması doğru mudur? Yabancı öneki Türkçe sözcüklerin başına koşmak, dilimizin yapısını bozmak değil de nedir?
 
* Mega önek, sözcük değil. Bizim sözcüklerimizin türevleri yaratalılabiliyor. Sözcüğün anlam çevresine göre, o sözcükle kavram dizini  oluşturabiliyor. Peki, sorsam bu mega’cılara, mega ile sözcük  salkımı yapabilir misiniz, kavram dizini oluşturabilir misiniz. Yanıtları, ne olacak acaba?
 
* Hoppadak, yabancı sözcüklere ökselenmek, yabancı etkisine açılmak, kültür tutsaklığına düşmek  olmaz mı?
 
* Sözüm ona, bizim “büyük”, olağanüstü “ yerine kullanıyorlar elin önekini, sözcük sanarak, bari yerine oturtabiliyorlar mı?
 
*Türkçenin anlamı güçlendirme, pekiştirme, üstünlük, aşırılık anlam yaratmadaki işlek ve geniş yapısından, haberleri var mı dersiniz?
 
Dil Tıkanmasına Neden Olan Arapça Örnek: KELÂM (2)
 
Okul kitaplarından çıkarıldı sözcük,  kelimeyi yeğliyorlar. İçinde sözcük bulunan yapıtlar MEB, TTK’dan geri çevriliyor.  Oturaklı adamlarımız (!), konuşalım, söyleşelim demiyor, kelam edelim diyor. Sözüm ona kökümüzden kopmamak için, böyle yazıyor, böyle söylüyorlar. Peki, ta Ortaasya Türkçesindeki ‘söy’ den sözden sözcük’ün,   türetildiğiden haberleri var mı? Kökümüz Arap mı, Türk mü?
 
KELÂM: (Arapça ad.) 1.(dilbil.) Söz, ibare, tümceler ya da tümcecikler. 2. Söyleyiş, nutuk, 3. Dil, lehçe 4.Allahın birliğinden bahseden bilim. 5.Kur’an.
 
Âğaz-ı  kelâm: Söze başlama. Batıy-yül kelâm: Ağır ağır konuşan, zorlukla konuşan. Hâsıl-ı kelâm, hülâsa-i kelâm: Sözün kısası. ilm-i kelâm: Allahın birliğini ve Allahla ilgili bahisleri akıl ve mantıkla ispat eden ilim. îrad-ı kelâm: Söz söyleme. mâ lâ kelâm: Söz götürmez, diyecek yok. mir-i kelâm: Düzgün, temiz ve zarif söz söyleyen. netîce-i kelâm: Sözün kısası. redd-i kelâm: Karşılık verme, cevap verme. takrîr-i kelâm: Söyleme. Kelâm-ı Arap: Arap dili ya da lehçesi. Kelâm-ı Kadîm: Kur’an. kelâm-ı kibâr: Atasözü hükmüne geçmiş hikmetli, meşhur söz. kelâm-ı mahrem: Gizli söz. Kelâm-ı manzum: Manzum söz. kelâm-ı mensur: Nesir söz. kelâm-ı nefsî: İçten konuşma, Allahın lâfz, harf ve ses olmayan zâtî kelâmı.  kelâm-ı resûl: Hz. Muhammed’in sözü, hadis. kelâm-ı tünd: Sert söz.  kelâmî: Kelâma, söze ait, sözle ilgili. kelîm: Söz söyleyen, konuşan. kelim: (keleminin çoğulu) Lakırdılar, sözler. mevsûk-ül kelim: Sözlerine inanılan. nâfiz-ül kelîm: sözü geçer. kelimât: (kelimenin çoğulu) Kelimeler, lakırdılar, sözler. kelime:1. Bir fikir anlatan bir veya birkaç heceden meydana gelen ses, söz. 2:Lakırdı. 3. (dilbil.) İsim, fiil, harf olarak üçe ayrılan söz bölümlerinin hepsi.
 
Yukarıdaki sözcüklerin aslına uygun yazımında 37 (^) imi, 21 kısa çizgi var. Hız ve tez verim isteyen bu çağda, yazarken bu kadar imi kullanmak, zaman yitirmek değil mi? Türkçemizin bu imlerin sık sık kullanım gereksinimi var mı? Türk boğazı, bunları asıllarına uygun söylemeye elverişli mi? Ağzımızı bozmak, ne getirecek bize?  Bu sözcükler ve karşılıkları, bugünün Türkçesinde aynı anlamı içeren  sözcüklerin yerini doldurmaya yeterli mi? Kelimeyi yeğleyenler, buradaki sözcüklerin kaç tanesini bilir, yerli yerinde kullanabilir dersiniz? 
 
Türkçe Açılımlı Bir  Dildir:
 
Türkçe işlek ve gelişkendir. Eklerle, sözcükleri birleştirecek türemeye açıktır. Türkçenin dil mantığını kavramış, onun dil sezgisini edinmişseniz, Türkçe düşünüyorsanız, bu dilin imgesel olanaklarıyla düşünüşü, anlamı boyutlandırabilirsiniz.
 
Türkçenin işleyişi, yapısı bütünlüklüdür. Onun bütünlüğü; kendi  düşünüş yolu, söyleyiş biçiminin üstüne oturur. Bu oluşumun temel taşı sözcükleridir. Sözcükle, Türk söylemi. Onun dil mantığnı işletmede, sözcüklerin önemli bir işlevi vardır. Sözcüklerimizde anlam, eklerle ileriye doğru yürür, çoğalır. Üstüne üstlük birleştirmelerle de türetme yapabiliyoruz. Türkçenin sözcüklerini kullanmaz, onların anlamlarını, anlam çevrelerini, çağrışımsallığını bilmezseniz, Türkçe düşünemez, Türkçe söylemezsiniz. Böylesi bir dilden yozutur; yabancı sözcüklere takılırsanız, düşünüşünüz kısırlaşır, anlatımınız durağanlaşır, anlatım tıkanıklığına düşersiniz.
 
Türkçenin İki Sözcüğüne Bir Göz Atalım mı?
 
a) BÜYÜK: Büyük-lük,  büyük-lü,  büyük-çe, büyük-sü, büyük-üm-sü,  büyü-cek, büyü-mek, büyü-t-me, büyü-t-ül-me, büyü-t-üş büyük-len-me,  büyük-len-mek,  büyük-len-iş, büyü-tül-mek, büyü-t-ül-üş, büyü-me, büyü-t-eç, büy-ül-t-eç; büyükarimaral, büyükana, büyükbaba, büyükayı, büyükbaş,  büyükelçi, büyükelçilik, büyükhanım, büyükanne. 
 
Hani onlar, mega’yı büyük karşılığı olarak kullanmaya yelteniyorlardı ya, bu, ‘büyük’le yapılmış bir sözcük salkımıdır.
 
Büyük’le bir kavram dizini yapılım: İri, ulu, yüce, koca, kocaman, balaban, evren, engin, gövdeli, okkalı, gösterişli, boylu, boslu boslu, kabaca, apalak, şişman, tombul,  elleme, seçme, keresteli, yüksek,  uzun, bol, uzun, geniş, irice, lop lop,  iri yapılı, irikıyım,  dağ gibi, dev gibi, han kadar, çarşaf kadar, çam yarması, büyüklük, irilik, şişmanlık, sonsuz büyük, yücelik, ululuk, oylumlu, ayı, deve, dev,  ızbandut, Herkül, atlar anası, dağlar anası, büyümek, gelişmek, serpilmek, serilip serpilmek, yetişmek, olgunlaşmak, palazlanmak, boy atmak, boy sürmek…
 
b) SÖZ:  söz-cü, söz-cük, söz-cü-lük  söz-de, söz-deş,  söz-çek,  söz-el, söz-lü,  söz-süz, söz-lü-lük, söz-lük, söz-lük-çü, söz-lük-çü-lük,  söz-leş-me, söz-leş-mek, söz-leş-me-li, söz-leş-me-siz söz-len-di-ri-ci, söz-len-di-ci-lik; söz arası, söz arasında, sözbirliği, sözbölükleri, sözcük gömüsü,  sözcük karışıklığı,  sözcük türü,  sözcük vurgusu, sözcükbilim, sözcükbilimci, sözde özne, sözdizimi, sözcükbilgisi, sözüm ona.
 
İşte size, Söz’le oluşmuş bir  sözcük salkımı..
Söz’ün anlam çevresine bakalım, bir de kavram dizini yapalım onunla: Sözcük, laf, terim, diyem, mantık, ad, metin, anlatım, demeç, sunuş, tümce, tümcecik, terane, nakarat, sav, tez,antitez,atalar sözü, sözlük, söylev, konferas, konuşma, harf, hece,  okuma, sesbilim, biçimbilim, kök, gövde, taban, ek , takı, çekim, bükün, türevbilim, söylemek, okumak, ötmek, çıkarmak, yüzünden okumak, ezbere okumak, ulaştırmak,  sözlü,sözel, eşsesli, anlamdaş, yakın anlamlı, bileşik, türemiş, kurallı, kuralsız, söz gelimi, söylemek…
 
Bu kısa inceleme, bize, Türkçenin iki sözcüğünden yola çıkarak düşünmeye imgelemeye ne kadar elverişli bir dil olduğunu göstermeye yetiyor. Türkçe sözcüklerle kurulmuş sözcük salkımlarına, kavram dizinlerine bakınız, bir sözcüğün anlam çevresi ve türevleriyle,  sanki bir tek kavramdan/sözcükten  sözcük ordusu oluşuyor. Salkım ve kavramlarda verilen sözcüklerin temel, yan, iğreti anlamlarını düşününün, onların birer tanesini üçle çarpınız. Önünüze yüzlerce sözcük, yüzlerce anlam çıkacak. Yazarken, düşünürken, sözcüklere bu açıdan bakarsanız, sonsuz genişlikte bir anlam yaylasına ulaşırsınız. Düşünceleriniz tıkır tıkır işler, kaleminiz/ağzınız takılmadan söyler diyeceğini.
 
Elin mega’sıyla, kelam’ıyla, bir sözcük ordusu kurabilir, anlam yaylasına ulaşabilir misiniz? İmgeleniniz genişler mi, düşünceyi kanatlandırıp anlatımı boyutlandırabilir misiniz? Yerli yersiz yabancı sözcük kullanmak, kökünü kökenini, anlamını iyice bilmediğiniz tek kavrama takılıp kalmaktır. Düşünüş boyutsuzluğuna takılmaktır. Beyninizin/düşünüşünüzün damarları tıknır, inmeli insan gibi devinim zorluğuna saplanırsınız. Yani diliniz tıkanır. O zaman, size düşünce/anlatış kekemesi  derlerse, darılmaya hakkınız yoktur.
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Etiketler:

Yorumlar (0 )