UZUN KOŞU - KİTAP

UZUN KOŞU - KİTAP

013.jpg

 
                                          _________________________________I____________________________________________________                             





                

                                                   

                                     Bıyıklarım buzlu Sarıkamış 

                                               terazimin bir yanı havada kalmış 

                                               Yüreğimin ortası Yemen 

                                     Alnım hiç Sakarya olamamış 

 

 

 



 


YALNIZLIK
 

 

Yalnızlık denen eşkiya 

akşamında uzak bir kasabanın 

abanmıştı demlendiğim masaya 

İşte ondan sonra başladı 

rakılar acı tortulamaya

  

Kahkahaların yarısı birer kaçış 

sinsi koyaklarda yuvalanır anası 

Başka dala konmak kasdında 

                  binlerce yaralı kuş 

arkasında özlemi bölük yüzlerin 

silaha durmuş

  

İçe kapanmışlığın sarnıcında 

yalnızlıktır şiiri damıtan 

Onun için biraz tanrıdır

şair olan

  

Herkesin ortak paydası 

kendi gurbetine tutsak olması 

Çatlağından bütün aşkların 

yalnızlık sızar sezdirmeden  

 

 

 

GECE SAVAŞLARI  

  

Külhanında binlerce aşk pişerdi

                                        nar gibi 

Nerden çıktı bu tavşancıllık 

darağacına yakalanmış sabahlar gibi 

Bir dağ köyünün dalında şakıyan serçe 

Niye kanatsızdır bu arabi saatlerde

  

Gidenleri soyun geleceği giyin 

şimdiyi çıkar geçmişi çek eğnine 

Aynı zindanlara vurursun yine 

avcılar dadanmıştır dinginliğine 

Oysa dalların kırılırdı eskiden 

                                      düşlere gebe 

n’oldu sana bu çapraşık gecelerde

 

 

Kitaplarına güneşti bir tutam çıra 

Ülkeler eklendi coğrafyana 

insanlar üşüştü 

hücrelerindeki boşluklara 

yüreğin çok dallı anten 

çiçekler şakıyorsa birinden 

bombalar ağlar diğerinden 

kırk renkten kırk bin sevgili 

kanına batırır ellerini 

kim savaş kurdu masum gecelerine 

 

 

 

KAÇKIN  

 

Uçuçböceği mi senin soyun

ebemkuşağı donatıyorum yüzüne

gözkapakların yüzükoyun

Ben eski aşk müzisyeniyim

Bilmem mi derinliğindeki depremi

 

O baş çevirişin

kasırgaları örtmüyor

Ne kadar terse üflesen

esintin başka yöne gitmiyor

 

Güzelim

dünyanın öbür ucundan başlayan rüzgar

mutlaka kösnül bahçelere uğrar

Benim dalım kırılırken

seninki hırsızlama kanat çırpar

 

Bilirim dipteki o doğal suyu

Haram kılar

gecelerin ormanında

dinginliğindeki coşkuyu

 

Hele o kör alyans

kaçamak bakışlarındaki şafağı

bir ömür kuşağı kapatamaz

 

 

 

DÜŞLER YİTİKTE 

 

Nerden gelmişti o şavk ansızın

Vurgunundan sıyrılamadı yüzün

Serenlerde yüreğin ülke ülke

O şavktır süreğin

adresini öpemediğin

 

Kahrın karasında katran

sürgüne çıkmışsın

gökçenin haritasından

Payın yoktur

          sabahların atlasından

 

Günler tenha

bir yerlere varılmaz

öğleler çakaralmaz

tetik düşürmüyor akşamlar

Yollar yollar yollar

hangi kapılar ardına tıkıldılar

 

 

Sevinçler yama

dostluklar yokuş

Artık her yer

           Hazreti Yusuf makamı

savaş fotoğrafçılarının işi yaşam

Bir tenhalıktır nereye baksan

 

Kıtır gülümsemeler kadar iğretisin

tedirgin

Başağa durmuyor ektiğin 

umutlar batıkta

üzüntüler yeğin

Bu muydu zaman üzre

gergef gergef işlediğin

 

 

Gurbet türkülerinden kanatlanan

akşamların sağrısında rahvan

kıdemli bir acı  

yüreğinin kapısında kişner durmadan    

 

 

 

 

NESİMİ
 

Yalnız sen misin

zülme düşenlerin piri

kalu beladan beri

süzülmekteyiz acıların imbiğinden

Yüzülüyoruz içimizden içimizden

Hüzünlerin tesbihinde yan yana bir bir

bütün şairler

onulmaz acılarda cihangir  

 

 

 

ÇOCUKLAR 
 

Acının sevincin tesbihi

kara kuyulardan derin

kökün maviliğe dadanan yanı

güneşlerin ipini çözün

her sabah 

                  incecik  

 

Gözü evrensel ayağı yerli

Edimi her toprakta güzel

Çizgilerle tutsak

yüzündeki bulut bundan olacak

dolaşıp düşüyorsa 

                        bizcecik  

 

Çiçek umudu eğiren

geceyi silkeleyen şafak

Kirin boynunda bıçak

Uzamın süvarisi 

                          biricik  

 

Tutku deryasında doğur

usullacık

Dillenmiş bir öpücüktür

masalında kurt karanlığının

                         küçük 

 

Ülkelerle el ele

Günebakan yaylasında tomurcuk 

                         büyük mü büyük 

her çocuk    

 

 

 

 

UZATMALI ACI  

 

Çivilenip kalmıştır

uçsuz bozkırın ortasında

Üç beş silik nokta

            birkaç sığır

            başı çaputlu ayağı yalın

            birkaç çocuk

 

Bosna-Hersek’te korunaksız kuş

Afrika’da bir dilim ekmekle vurulmuş

Filistin’de fitili çekilmiş bomba

Hiroşima’da kara bulutlara savrulmuş

Yumrukla bölünmüş karpuz kırmızısı

Diyarbakır’da dağlara yukarı

 

Günebakan yaylasından ırak

bu akla kara resim

                          eskitilemeyen

göbeği çorakta

hüzün eğrilir çıkrığında

yüzünden bulutlar çavmaz

elektrik ışığında

 

Zorlukları vurup çıkmış

duru sayfalara

düşlerini öre öre

gönendiği bahçelere

Karakol kurmuş

                   kara peçe 

 

Kaba dallara inat

koca kentlerde koşturduğu at

dünya haritasının kirli kaleminden

uzatmalı acıların posteri

Utanmaz arlanmaz konuğudur

bu tekrarlı gösteri

 

Kara kuyulardan dişleye dişleye

çekip çıkarsa da özgeciliğini

gündoğumunda durulayamaz resmini

Gayrıya tutunamayan eli

en topal yeri

 

Kendi gurbetinde dolanan yabancı

halkası halkasına ulanan acı

girdabında boğulan ırmak

işten değil çıldırmak

 

Alnınızda

geçerliliğini sürdüren acı

kopukluğumuzun utancı

silah çatmıştır

                 nüfus cüzdanımızda  

 

 

 

UZUN KOŞU  

 

Ne iyi

kabuk ve durağanlık

ikirciklendirmez kimseyi

Üretmek, yaratmak sancısı

içimizin en büyük avcısı

 

Zaman

uçkunlarda çakmak çakmak

Yarını sağamamak yok mu

vurup duruyor mızrağını

Günlerim seğirtken

Çalkantıdayım

               yetişemediğimden

 

Geleceği dölleme mutu

açkısını okyanuslarda unuttu

Zamanın ucunda yaprak mıyım

günümde düşüp kalkacak mıyım

 

 

Ağacın otun ömrü kadarsa

dardır bu dünya dar

Ertelemek gizli ölüm

İşte bunda yüğrüklüğüm 

 

 

 

ACUNBAYRAK  

 

Şiir,

dünya ozanlarının ağzında

bitimsizliğe adanmış bir sestir

                       dalgalanır

sülün sureti yürüyüşünden tanır

 

Tutunur çıkarsın yücesine

                        gül ereği

Koşup gelir mazlumların sesine

zamanların yaylasından

özgürlüğü muştular

                        en hasından

Bir anıttır ki sökülmez

insanın haritasından

 

İlk sevdalardan ince

zalimin zulmünden sivri

çıkarsız kahraman

örer umutları diri diri

                        gelecek boyunca

yüzyıllar ötesinin çocukları

ozanların sesi imeceye durunca

 

Silinmesin yüreğimizin atlasından

şafak söker mi şiir olmadan  

 

 

      

SES  

 

Hiçbir çalıya değmemiş kanadı

rütbesizliğin rütbesi

dümen kırmaz fırtınada

bulutsuz göklerin adı

kirsiz yankılanmakta

anadan doğma insan sesi 

 

 

 

 

KENDİNİN DEMİRCİSİ  

 

Hangi taş duvar kestiyse ufkunu

hangi diken kendilediyse tohumunu

hatırlamıyorum çocukluğumu

 

Kayayı delmek zorunda olan tohum

benim kısıra ekilmiş çocukluğum

Toprağını tırnağımla taşıdım

gözyaşımla suladım siyim siyim

Evrenin oluşumunu tek başıma yaşadım

 

Bu inancı dallardan toplamadım

biçmedim tarlalardan

damla damla acıların çarmıhından

efil efil at sürdüğüm yaylaların sonsuzluğundan

mavimsi sabahların imbiğinden süzdüğüm

ateşle dokunmuş inançlarımın yiğitliği

ayrıcalıksız insana yöneldiğinden

 

Yüreğim uluslararası bir meydan

sevgiler iner kalkar durmadan

sebil oldum almadan

 

Yangınım

dağlara dulunan öğrencilerimden

Bütün güzeller körük

kösnük mü kösnük düşümün delisi

elimde çekicim

kendi örsümde kendimi dövdüm

 

Öfkemin tutuşturduğu gökyüzü

sevgimin yeşerttiği doğa

boğaz boğaza

birlikte gerildik çarmıha

 

Bir yürekti var’ım

yörünge dışında dalbına dalbına

kamu deryasından devşirdiklerim

Tutundum beynimin kollarına

kendimi doğurdum kendim

 

 

 

 

 

AYNALAR

 

Ekşimiş ayran suratlı aynalar

tavşan yürekli

kaçkın şarkılarda bocalar

 

Kim demiş aynalar candan

O çiçeği fırtınaya durmuş

        kılıç keskini

        dağ doruğu

yüzün var ya

gidip aynaların ardına bağdaş kurmuş

aynalara dik bakışın ondan 

 

 

 

DÖN BANA  

 

Derinliğinde iyeliksiz maktul

dilsizliğin çölü

Tekilliği kuşanmışım

aydınlığa sürgülü

 

Umutlarımıza yıkılan akşamları

sabahlarda durula da gel

Üzüntülerle ıslanan özlemleri

yeniyetmelik aşkınla kurula da gel

 

Bıyıklarım buzlu Sarıkamış

terazimin bir yanı havada kalmış

yüreğimin ortası Yemen

alnım hiç Sakarya olamamış

 

Gökleri çitileyen şafağı

karanlıklardan sil getir

Günlerimdeki kara çapağı

arıt Ağrı’ larda al getir

 

Bir sen kaldın

yılların kırbacında eskimeyen

Eğirip dokuduğum sensin

gönlümün esrikliğinden

 

On sekiz yaşın kavak yelinden

yokuşsuz esintiler getir

Tutuver yeldirmeli günlerin elinden

Akdenizli ikindiler getir 

 

Perçemi savruk günleri ver bana

alnımızda dalgalansın Debussy

Bir daha uğramayalım istasyona

savrulalım delibozuk eskisi gibi 

 

 

 

KALIT

 

Artık buluşma yeri

cenaze törenleri

Yelkovan sele gitti

akrep fırtınada

altında minnacık bir ada

Gözünü yumsan

ayağının dibinde çocukluğun

Bu muydu uzun koştuğun

 

Kardeşin olsa Azrail

mesafe uzun değil

 

Daha çok doğur

ivedi sula çiçeklerini

Elbet biri bulur

açıkdenizdeki yerini  

 

 

 

ÇOCUK  

 

Aynı güzelin ardında savrulduk

kardeş payı

aşımıza katık etmedik kıskanmayı

aynı külhana sürüldük

baş başa

biz buyduk 

 

Koca dünyayı kolay mı ördük  

 

Yarası kapanmayan sularda

yalnız bırakmadın beni

Tek ateşten yanıyordu çıramız

Yıllar yılı önder saydım gölgeni

Hangi nadan diyor bu kadarsınız

hey çocuk
 

Şunun şurasında ne gördük
 

 

Ben giderken sen gelmesen

sen kalırken ben gitmesem

Nerden çıktı bu yolculuk

Sevmek faslındayız henüz 

 

Yaşama sevincine düşmüşüz  

                                  körkütük      

 

 

 

SINIRSIZ KUŞUN TUTSAĞI        

 

Gönlüm çılgın bir kuş

bütün çizgileri silmiş kanatlarından

başındaki karları unutmuş

haberi yok dünden yarından

 

Filiz ne

Ardak ne

Yaşlı kim genç kim

Taşıyıp gidiyor alabildiğine

coşkusuna bukağılı sevdiğim

 

Yalnızlığın pasını törpülemekte

kamuya ocak elgine düğün

ivecen çıkılmazı emeklemekte

hep yeniye hep güzele düşkün

 

Ülkesi yok ulusu yok

bütüne yorgan

Öncesini sonrasını özümsemek işi

Kurtulamaz ayakları toğrağından

evrenselde dokunmuş yerli işi

 

Dur durak tanımıyor

ivedi mekik

dalda meyve değirmende un

genç kız göğsünde keklik

kulaç vuruyor içinden sonsuzluğun

 

Bir deli yüreğin akışında gövdem

bütün ozanların sesine çağrılı

Yine onu severdim

yeniden dünyaya gelsem

Sınırsız bir kuşun tutsağıyım

yıllar yılı 
 

 

 

İNSAN İÇRE İNSANLA DOLDUK 

Yunus’ça  

 

Nedeni bilinmez öfkeyle çentik çentik

yalçın dağlardan süzülüp geldik

 

Hızın bayrağını çekmişken alnımıza

varıp dingin sularda çimdik

 

Kinleri hoşgörüde törpüledik ilkin

sevgi gözelerinde çiçeklendik

 

Hırçın dallarımız rüzgarda sebil

elgin bahçelerde meyveye durduk

 

Binlerce güzelde atardı nabzımız

aşkın yelkeniydik kösnül ve esrik

 

Acıları sabrın sarnıcında damıtıp

güzelliklerin yaylasında sergilendik

 

Omcasından insanı kucaklayan

kamusal tartıda dünyayı hepinize böldük

 

Sanma ki bu heyecan bu tutku biter

taş ekilse ocağımızda sevgi biter

 

Ona tutunduk buna tutunduk gittik geldik

özümüz üzre insan içre insanla dolduk

 

 

 

 

 

                                                     

 

 

_________________________II_______________________________________________________________________________

 

 

 




                    Mecnun da kim

                   Yaşanmış yaşanacak aşkların serüveni

                   sevdanın yokuşlarında emeklediğim 

 

 

 

 

AŞK ÜZRE ÇEŞİTLEMELER  

 

1

Sormayın aşk tarihinde sabıka kaydımı

kaç ahlak komiseri yorgun düşmüştür

Güzelduyu aynasında dokuyup aşkın görüntüsünü

Şiirde mühürlüyorum

insanın ışıkla yuğurulmuş örüntüsünü

 

2

Azgın boğa üstündeki giyitsiz

ilk siz mi çizildiniz

karanfil dokulu sevda deltasına

Hangi şairin borç senedi yoktur

aşkın milyon çengelli oltasına

 

3

Gel otur güvercinim şuracığıma

üzüm sarısı saman sarısına karışmadan

Kerem kızıllığı mora dönüşmeden

sonra poyraza vurabilir mağma

 

4

Mecnun da kim

Yaşanmış yaşanacak aşkların serüveni

sevdanın yokuşlarında emeklediğim

 

Dipsiz gökyüzü dar gelir yüreğime

denizin köpüklüsü bende çağlar daima

Sevdaya durmuş gülün özü

her güzele ilmiklediğim

 

Ferhat’ın yardığı sadece bir dağ

Aşkımla ufalandı koca bir çağ

Kerem ile Aslı sürmekte izimizi

Benden birer itiraftır onların sözü

yıllar yılı gizlediğim

 

5

Gözlerindeki yalazda kimliğin

adın değil ki merak ettiğim

Göz göz haritama böyle çizdiğin

nedir bu ateş savatlı resim

 

Uçsuz gecelerdeki yıldızlarla

karanlığımı renk renk bezediğin

kökü çağları aşan andızlarla

şimşeklenip seviyi tozuduğun

 

Bir atlas ki omcalı bakışların

haldır ayazları yaza döndürür

ardını alıp yaslı oluşların

siler yokuşunu düze döndürür   

 

 

 

SINIRSIZI
 

Davut İsa Musa Muhammet

tüm hünerlerini seferber etse

bütün millet

böyle işleyemez

sevginin haritasını

Aç bak

sevdanın atlasını

 

Yedi cehennemin ateşini

Akdeniz göklerinde durulayıp

aç kurt hızıyla salarım

o gonca ağızlı ilkyaz bahçesinde

üryan

Yeniden dallarınız

hiçbir kıyıya vurmadan

 

Güneşle denizi kucaklamış iki beden

ha ben ha sen

dolunayı ürkütmeden

ben ha sen ha  

 

 

 

KARŞILAŞMA  

 

Oğlunun düğününde filinta fişek

oynayan baba

nasıl soyunursa hantallığı

öyle dökersin hüzünleri

Gözlerin

kızının duvağında gül güpelek

ananın keklik gözleri

 

Sabahın durusunda ipil ipil

dalların esenliğinde kavak yelleri

destursuz yüreğinden içeri

maviye tutunmayan senin değil

Bakışıdır diyerek kuşanırsın

denize balkıyan gökleri

 

O, ilkyazı sektirirken

sende songüzün etekleri

Gündemden düşürebilseydiniz

sayılanmış yılları

çiçek sulayan nehir olurdunuz

                içe içe büngüldeşerek

birbirini durulayan 

 

 

 

 

                                                   

 

 

________________________III_______________________________________________________________________________

 




                      Bu sözcükler var ya bu sözcükler

                      başımın püsküllü belası

                      Yakamı yırtan onlardır

                      Oldum olası

                      ……                  

 

                       Atsam atamıyorum

                      koynuma sözcük almadan yatamıyorum

 

 

 

ANA SÜTÜM BENİM  

 

İpekten ince

kılıçtan keskin

yiğitten yiğit

atadan öğüt

         Türkçe deyince

         yaşamın gönencesinde

 

Binbir çiçekteki koku

Düşünceyi ince ince doku

Gelin duvağıdır ak

çıkmaz’lara çıkak

         Türkçe deyince

         söylemin incesinde

 

Sevginin gergefi

Kamusal kuşak aramızdaki

Sağduyunun kanadı

Soyumuzun göbek adı

        Türkçe deyince

        geleceğin güvencesinde

 

Arap’ın kara’sını ak’layan

Fars’ın çetrefil’ini yok’layan

kirlenmemiş su

bilimlerin en doğrusu

        Türkçe deyince

        Özümün derincesinde 

 

Tanyerinden temiz

ulusal kimliğimiz

Türklüğün omurgası

dünya durdukça durası

        Türkçe deyince

        tarihin söylencesinde           

 

 

  

 
                    

 

Etiketler:

Yorumlar (0 )