UZUN KOŞU - KİTAP
UZUN KOŞU - KİTAP
_________________________________I____________________________________________________
Bıyıklarım buzlu Sarıkamış
terazimin bir yanı havada kalmış
Yüreğimin ortası Yemen
Alnım hiç Sakarya olamamış
YALNIZLIK
Yalnızlık denen eşkiya
akşamında uzak bir kasabanın
abanmıştı demlendiğim masaya
İşte ondan sonra başladı
rakılar acı tortulamaya
Kahkahaların yarısı birer kaçış
sinsi koyaklarda yuvalanır anası
Başka dala konmak kasdında
binlerce yaralı kuş
arkasında özlemi bölük yüzlerin
silaha durmuş
İçe kapanmışlığın sarnıcında
yalnızlıktır şiiri damıtan
Onun için biraz tanrıdır
şair olan
Herkesin ortak paydası
kendi gurbetine tutsak olması
Çatlağından bütün aşkların
yalnızlık sızar sezdirmeden
GECE SAVAŞLARI
Külhanında binlerce aşk pişerdi
nar gibi
Nerden çıktı bu tavşancıllık
darağacına yakalanmış sabahlar gibi
Bir dağ köyünün dalında şakıyan serçe
Niye kanatsızdır bu arabi saatlerde
Gidenleri soyun geleceği giyin
şimdiyi çıkar geçmişi çek eğnine
Aynı zindanlara vurursun yine
avcılar dadanmıştır dinginliğine
Oysa dalların kırılırdı eskiden
düşlere gebe
n’oldu sana bu çapraşık gecelerde
Kitaplarına güneşti bir tutam çıra
Ülkeler eklendi coğrafyana
insanlar üşüştü
hücrelerindeki boşluklara
yüreğin çok dallı anten
çiçekler şakıyorsa birinden
bombalar ağlar diğerinden
kırk renkten kırk bin sevgili
kanına batırır ellerini
kim savaş kurdu masum gecelerine
KAÇKIN
Uçuçböceği mi senin soyun
ebemkuşağı donatıyorum yüzüne
gözkapakların yüzükoyun
Ben eski aşk müzisyeniyim
Bilmem mi derinliğindeki depremi
O baş çevirişin
kasırgaları örtmüyor
Ne kadar terse üflesen
esintin başka yöne gitmiyor
Güzelim
dünyanın öbür ucundan başlayan rüzgar
mutlaka kösnül bahçelere uğrar
Benim dalım kırılırken
seninki hırsızlama kanat çırpar
Bilirim dipteki o doğal suyu
Haram kılar
gecelerin ormanında
dinginliğindeki coşkuyu
Hele o kör alyans
kaçamak bakışlarındaki şafağı
bir ömür kuşağı kapatamaz
DÜŞLER YİTİKTE
Nerden gelmişti o şavk ansızın
Vurgunundan sıyrılamadı yüzün
Serenlerde yüreğin ülke ülke
O şavktır süreğin
adresini öpemediğin
Kahrın karasında katran
sürgüne çıkmışsın
gökçenin haritasından
Payın yoktur
sabahların atlasından
Günler tenha
bir yerlere varılmaz
öğleler çakaralmaz
tetik düşürmüyor akşamlar
Yollar yollar yollar
hangi kapılar ardına tıkıldılar
Sevinçler yama
dostluklar yokuş
Artık her yer
Hazreti Yusuf makamı
savaş fotoğrafçılarının işi yaşam
Bir tenhalıktır nereye baksan
Kıtır gülümsemeler kadar iğretisin
tedirgin
Başağa durmuyor ektiğin
umutlar batıkta
üzüntüler yeğin
Bu muydu zaman üzre
gergef gergef işlediğin
Gurbet türkülerinden kanatlanan
akşamların sağrısında rahvan
kıdemli bir acı
yüreğinin kapısında kişner durmadan
NESİMİ
Yalnız sen misin
zülme düşenlerin piri
kalu beladan beri
süzülmekteyiz acıların imbiğinden
Yüzülüyoruz içimizden içimizden
Hüzünlerin tesbihinde yan yana bir bir
bütün şairler
onulmaz acılarda cihangir
ÇOCUKLAR
Acının sevincin tesbihi
kara kuyulardan derin
kökün maviliğe dadanan yanı
güneşlerin ipini çözün
her sabah
incecik
Gözü evrensel ayağı yerli
Edimi her toprakta güzel
Çizgilerle tutsak
yüzündeki bulut bundan olacak
dolaşıp düşüyorsa
bizcecik
Çiçek umudu eğiren
geceyi silkeleyen şafak
Kirin boynunda bıçak
Uzamın süvarisi
biricik
Tutku deryasında doğur
usullacık
Dillenmiş bir öpücüktür
masalında kurt karanlığının
küçük
Ülkelerle el ele
Günebakan yaylasında tomurcuk
büyük mü büyük
her çocuk
UZATMALI ACI
Çivilenip kalmıştır
uçsuz bozkırın ortasında
Üç beş silik nokta
birkaç sığır
başı çaputlu ayağı yalın
birkaç çocuk
Bosna-Hersek’te korunaksız kuş
Afrika’da bir dilim ekmekle vurulmuş
Filistin’de fitili çekilmiş bomba
Hiroşima’da kara bulutlara savrulmuş
Yumrukla bölünmüş karpuz kırmızısı
Diyarbakır’da dağlara yukarı
Günebakan yaylasından ırak
bu akla kara resim
eskitilemeyen
göbeği çorakta
hüzün eğrilir çıkrığında
yüzünden bulutlar çavmaz
elektrik ışığında
Zorlukları vurup çıkmış
duru sayfalara
düşlerini öre öre
gönendiği bahçelere
Karakol kurmuş
kara peçe
Kaba dallara inat
koca kentlerde koşturduğu at
dünya haritasının kirli kaleminden
uzatmalı acıların posteri
Utanmaz arlanmaz konuğudur
bu tekrarlı gösteri
Kara kuyulardan dişleye dişleye
çekip çıkarsa da özgeciliğini
gündoğumunda durulayamaz resmini
Gayrıya tutunamayan eli
en topal yeri
Kendi gurbetinde dolanan yabancı
halkası halkasına ulanan acı
girdabında boğulan ırmak
işten değil çıldırmak
Alnınızda
geçerliliğini sürdüren acı
kopukluğumuzun utancı
silah çatmıştır
nüfus cüzdanımızda
UZUN KOŞU
Ne iyi
kabuk ve durağanlık
ikirciklendirmez kimseyi
Üretmek, yaratmak sancısı
içimizin en büyük avcısı
Zaman
uçkunlarda çakmak çakmak
Yarını sağamamak yok mu
vurup duruyor mızrağını
Günlerim seğirtken
Çalkantıdayım
yetişemediğimden
Geleceği dölleme mutu
açkısını okyanuslarda unuttu
Zamanın ucunda yaprak mıyım
günümde düşüp kalkacak mıyım
Ağacın otun ömrü kadarsa
dardır bu dünya dar
Ertelemek gizli ölüm
İşte bunda yüğrüklüğüm
ACUNBAYRAK
Şiir,
dünya ozanlarının ağzında
bitimsizliğe adanmış bir sestir
dalgalanır
sülün sureti yürüyüşünden tanır
Tutunur çıkarsın yücesine
gül ereği
Koşup gelir mazlumların sesine
zamanların yaylasından
özgürlüğü muştular
en hasından
Bir anıttır ki sökülmez
insanın haritasından
İlk sevdalardan ince
zalimin zulmünden sivri
çıkarsız kahraman
örer umutları diri diri
gelecek boyunca
yüzyıllar ötesinin çocukları
ozanların sesi imeceye durunca
Silinmesin yüreğimizin atlasından
şafak söker mi şiir olmadan
SES
Hiçbir çalıya değmemiş kanadı
rütbesizliğin rütbesi
dümen kırmaz fırtınada
bulutsuz göklerin adı
kirsiz yankılanmakta
anadan doğma insan sesi
KENDİNİN DEMİRCİSİ
Hangi taş duvar kestiyse ufkunu
hangi diken kendilediyse tohumunu
hatırlamıyorum çocukluğumu
Kayayı delmek zorunda olan tohum
benim kısıra ekilmiş çocukluğum
Toprağını tırnağımla taşıdım
gözyaşımla suladım siyim siyim
Evrenin oluşumunu tek başıma yaşadım
Bu inancı dallardan toplamadım
biçmedim tarlalardan
damla damla acıların çarmıhından
efil efil at sürdüğüm yaylaların sonsuzluğundan
mavimsi sabahların imbiğinden süzdüğüm
ateşle dokunmuş inançlarımın yiğitliği
ayrıcalıksız insana yöneldiğinden
Yüreğim uluslararası bir meydan
sevgiler iner kalkar durmadan
sebil oldum almadan
Yangınım
dağlara dulunan öğrencilerimden
Bütün güzeller körük
kösnük mü kösnük düşümün delisi
elimde çekicim
kendi örsümde kendimi dövdüm
Öfkemin tutuşturduğu gökyüzü
sevgimin yeşerttiği doğa
boğaz boğaza
birlikte gerildik çarmıha
Bir yürekti var’ım
yörünge dışında dalbına dalbına
kamu deryasından devşirdiklerim
Tutundum beynimin kollarına
kendimi doğurdum kendim
AYNALAR
Ekşimiş ayran suratlı aynalar
tavşan yürekli
kaçkın şarkılarda bocalar
Kim demiş aynalar candan
O çiçeği fırtınaya durmuş
kılıç keskini
dağ doruğu
yüzün var ya
gidip aynaların ardına bağdaş kurmuş
aynalara dik bakışın ondan
DÖN BANA
Derinliğinde iyeliksiz maktul
dilsizliğin çölü
Tekilliği kuşanmışım
aydınlığa sürgülü
Umutlarımıza yıkılan akşamları
sabahlarda durula da gel
Üzüntülerle ıslanan özlemleri
yeniyetmelik aşkınla kurula da gel
Bıyıklarım buzlu Sarıkamış
terazimin bir yanı havada kalmış
yüreğimin ortası Yemen
alnım hiç Sakarya olamamış
Gökleri çitileyen şafağı
karanlıklardan sil getir
Günlerimdeki kara çapağı
arıt Ağrı’ larda al getir
Bir sen kaldın
yılların kırbacında eskimeyen
Eğirip dokuduğum sensin
gönlümün esrikliğinden
On sekiz yaşın kavak yelinden
yokuşsuz esintiler getir
Tutuver yeldirmeli günlerin elinden
Akdenizli ikindiler getir
Perçemi savruk günleri ver bana
alnımızda dalgalansın Debussy
Bir daha uğramayalım istasyona
savrulalım delibozuk eskisi gibi
KALIT
Artık buluşma yeri
cenaze törenleri
Yelkovan sele gitti
akrep fırtınada
altında minnacık bir ada
Gözünü yumsan
ayağının dibinde çocukluğun
Bu muydu uzun koştuğun
Kardeşin olsa Azrail
mesafe uzun değil
Daha çok doğur
ivedi sula çiçeklerini
Elbet biri bulur
açıkdenizdeki yerini
ÇOCUK
Aynı güzelin ardında savrulduk
kardeş payı
aşımıza katık etmedik kıskanmayı
aynı külhana sürüldük
baş başa
biz buyduk
Koca dünyayı kolay mı ördük
Yarası kapanmayan sularda
yalnız bırakmadın beni
Tek ateşten yanıyordu çıramız
Yıllar yılı önder saydım gölgeni
Hangi nadan diyor bu kadarsınız
hey çocuk
Şunun şurasında ne gördük
Ben giderken sen gelmesen
sen kalırken ben gitmesem
Nerden çıktı bu yolculuk
Sevmek faslındayız henüz
Yaşama sevincine düşmüşüz
körkütük
SINIRSIZ KUŞUN TUTSAĞI
Gönlüm çılgın bir kuş
bütün çizgileri silmiş kanatlarından
başındaki karları unutmuş
haberi yok dünden yarından
Filiz ne
Ardak ne
Yaşlı kim genç kim
Taşıyıp gidiyor alabildiğine
coşkusuna bukağılı sevdiğim
Yalnızlığın pasını törpülemekte
kamuya ocak elgine düğün
ivecen çıkılmazı emeklemekte
hep yeniye hep güzele düşkün
Ülkesi yok ulusu yok
bütüne yorgan
Öncesini sonrasını özümsemek işi
Kurtulamaz ayakları toğrağından
evrenselde dokunmuş yerli işi
Dur durak tanımıyor
ivedi mekik
dalda meyve değirmende un
genç kız göğsünde keklik
kulaç vuruyor içinden sonsuzluğun
Bir deli yüreğin akışında gövdem
bütün ozanların sesine çağrılı
Yine onu severdim
yeniden dünyaya gelsem
Sınırsız bir kuşun tutsağıyım
yıllar yılı
İNSAN İÇRE İNSANLA DOLDUK
Yunus’ça
Nedeni bilinmez öfkeyle çentik çentik
yalçın dağlardan süzülüp geldik
Hızın bayrağını çekmişken alnımıza
varıp dingin sularda çimdik
Kinleri hoşgörüde törpüledik ilkin
sevgi gözelerinde çiçeklendik
Hırçın dallarımız rüzgarda sebil
elgin bahçelerde meyveye durduk
Binlerce güzelde atardı nabzımız
aşkın yelkeniydik kösnül ve esrik
Acıları sabrın sarnıcında damıtıp
güzelliklerin yaylasında sergilendik
Omcasından insanı kucaklayan
kamusal tartıda dünyayı hepinize böldük
Sanma ki bu heyecan bu tutku biter
taş ekilse ocağımızda sevgi biter
Ona tutunduk buna tutunduk gittik geldik
özümüz üzre insan içre insanla dolduk
_________________________II_______________________________________________________________________________
Mecnun da kim
Yaşanmış yaşanacak aşkların serüveni
sevdanın yokuşlarında emeklediğim
AŞK ÜZRE ÇEŞİTLEMELER
1
Sormayın aşk tarihinde sabıka kaydımı
kaç ahlak komiseri yorgun düşmüştür
Güzelduyu aynasında dokuyup aşkın görüntüsünü
Şiirde mühürlüyorum
insanın ışıkla yuğurulmuş örüntüsünü
2
Azgın boğa üstündeki giyitsiz
ilk siz mi çizildiniz
karanfil dokulu sevda deltasına
Hangi şairin borç senedi yoktur
aşkın milyon çengelli oltasına
3
Gel otur güvercinim şuracığıma
üzüm sarısı saman sarısına karışmadan
Kerem kızıllığı mora dönüşmeden
sonra poyraza vurabilir mağma
4
Mecnun da kim
Yaşanmış yaşanacak aşkların serüveni
sevdanın yokuşlarında emeklediğim
Dipsiz gökyüzü dar gelir yüreğime
denizin köpüklüsü bende çağlar daima
Sevdaya durmuş gülün özü
her güzele ilmiklediğim
Ferhat’ın yardığı sadece bir dağ
Aşkımla ufalandı koca bir çağ
Kerem ile Aslı sürmekte izimizi
Benden birer itiraftır onların sözü
yıllar yılı gizlediğim
5
Gözlerindeki yalazda kimliğin
adın değil ki merak ettiğim
Göz göz haritama böyle çizdiğin
nedir bu ateş savatlı resim
Uçsuz gecelerdeki yıldızlarla
karanlığımı renk renk bezediğin
kökü çağları aşan andızlarla
şimşeklenip seviyi tozuduğun
Bir atlas ki omcalı bakışların
haldır ayazları yaza döndürür
ardını alıp yaslı oluşların
siler yokuşunu düze döndürür
SINIRSIZI
Davut İsa Musa Muhammet
tüm hünerlerini seferber etse
bütün millet
böyle işleyemez
sevginin haritasını
Aç bak
sevdanın atlasını
Yedi cehennemin ateşini
Akdeniz göklerinde durulayıp
aç kurt hızıyla salarım
o gonca ağızlı ilkyaz bahçesinde
üryan
Yeniden dallarınız
hiçbir kıyıya vurmadan
Güneşle denizi kucaklamış iki beden
ha ben ha sen
dolunayı ürkütmeden
ben ha sen ha
KARŞILAŞMA
Oğlunun düğününde filinta fişek
oynayan baba
nasıl soyunursa hantallığı
öyle dökersin hüzünleri
Gözlerin
kızının duvağında gül güpelek
ananın keklik gözleri
Sabahın durusunda ipil ipil
dalların esenliğinde kavak yelleri
destursuz yüreğinden içeri
maviye tutunmayan senin değil
Bakışıdır diyerek kuşanırsın
denize balkıyan gökleri
O, ilkyazı sektirirken
sende songüzün etekleri
Gündemden düşürebilseydiniz
sayılanmış yılları
çiçek sulayan nehir olurdunuz
içe içe büngüldeşerek
birbirini durulayan
________________________III_______________________________________________________________________________
Bu sözcükler var ya bu sözcükler
başımın püsküllü belası
Yakamı yırtan onlardır
Oldum olası
……
Atsam atamıyorum
koynuma sözcük almadan yatamıyorum
ANA SÜTÜM BENİM
İpekten ince
kılıçtan keskin
yiğitten yiğit
atadan öğüt
Türkçe deyince
yaşamın gönencesinde
Binbir çiçekteki koku
Düşünceyi ince ince doku
Gelin duvağıdır ak
çıkmaz’lara çıkak
Türkçe deyince
söylemin incesinde
Sevginin gergefi
Kamusal kuşak aramızdaki
Sağduyunun kanadı
Soyumuzun göbek adı
Türkçe deyince
geleceğin güvencesinde
Arap’ın kara’sını ak’layan
Fars’ın çetrefil’ini yok’layan
kirlenmemiş su
bilimlerin en doğrusu
Türkçe deyince
Özümün derincesinde
Tanyerinden temiz
ulusal kimliğimiz
Türklüğün omurgası
dünya durdukça durası
Türkçe deyince
tarihin söylencesinde
Yorumlar (0 )