YURT BOYU SEVİŞMEK - KİTAP

YURT BOYU SEVİŞMEK - KİTAP

014.jpg

 

 

-ı- 

 

 

Kin gemilerini hurdaya çıkardık 

Jilet yapılıp satılsın diye 

Ve kızlar 

Oğlanların tıraşlı yüzüne

 

Öpücükle katılsın diyeo

Oğlanlar kızları anlasın diye

 

 

 

ÖLÜ AÇI  

 

Kabartma haritalar biçimi ilişkindik / büyüklü küçüklü

Bizi ‘de kurşun tutsun istiyorduk / acılar kesiminde

İki kişi bilece yürüyorduk / bir duvarın iki yanında

Biliyorduk şu tepenin ardındasınız

Ellerinizin çiçeğinde zehir ışıkları

Bir maratona çıkmıştınız / mekik temposunda

 

Bir kararıp bir sönen fanusta 

Sancılıydık / gözümüz dışarı 

Sevişen ellerimizde sivri diken

 

Ama dönüp kucaklaşmak zorundaydık / ayrılıp giderken  

 

 

 

BİR İŞİM OLMUŞTUR HEP  

 

Bir işim olmuştur hep 

Gürelliğimin yelkeni 

Emeğe değer eylem tasarı düşünce 

Estirir dururum ardınca 

Alnı ışır kılmıştır beni 

Kesitimi belirleyen 

Bir işim olmuştur hep

 

Bir işim olmuştur hep 

İvedi mekik 

Örüm örüm urgan 

İnsanlık / boyu bir ana / doğrudur bu 

Üretimin arı oğul verdiği 

Çağlar üzre bitmedik 

Bir işim olmuştur hep

 

Bir işim olmuştur hep 

Elimde ayağımda kasığımda 

Karanlığı doğrayarak 

Yeşertiyi coşkulayan su 

Yüreğimin nadasında çekirdek 

Bir işim olmuştur hep

 

Soluğumun belgiti 

Birlikteliğin gel / git’i 

Bir işim olmuştur hep  

 

 

 

 

SEVİNÇTİR EN GÜZEL GÖMÜ  

 

Ay / ışılın yansıdı alnıma 

Duruldum / bir daha paslanmamasına 

Sen bir akça sevinçtin 

Çökermeleri silip geçtin

 

Varlıktın çiçektin kuştun 

Atıp duruyordun kanımda 

Direnme gücü diye 

Seni taşıyordum yanımda 

Sevinçtin dağı delerdin

Yaşamı dengelerdin

 

Karaysa duvar sağırsa taş 

Uzaksa dost yan çizdiyse arkadaş 

Sevincin dalına tutunur 

Çıkardım yücesine 

Sevinçtir gerçek olan

Ölmemecesine

 

Sevinçti açardı çiçek çiçek 

Daha da öteye gidecek

 

 

Tutuklu gecelerin sabahında ışık 

Karanlıkları tepip gelen sarmaşık 

Yarınlara filizlenen gömü 

Sevinçle yarılır karanlıkların önü 

Sevinç hızlı bir bıçaktır 

Uğruları doğrayacaktır  

 

 

 

SEVGİSİZLİK  

 

Sevgisizlikler arkasında 

Büyür erdemsizlik 

Bir ağaç ki anlatamam 

Dalında sallanır 

Sevgisizliğin asılmışı / birçok adam

 

Sevgisizlikler arkasında 

Bitimsiz çukurlar 

Makatlarına serilmiş 

Küçük küçük adamlar 

Dirilmeyesiye uyurlar

 

Sevgisizlikler arkasında 

Besmelesizliğin düğünü 

İsteği azgın bir devinimdir bu 

Hiçbiri bilemez 

Seğirtilerde öldüğünü

 

Sevgisizlik cıngılına niye girdiniz 

Yazıklı çağlardan kime ne 

Benim etimde kendinizi yediniz 

Körsünüz kör

Hem de alabildiğine

 

Sevgiyi giydirin kuşatın 

Tüme telli duvaklı gelin olsun 

Sevgisizlikten ötede yatın kalkın 

Acun tümün 

Senin / benim olsun  

 

 

TOPAL KALEM 

 

Ulaşımı kıt 

Bu kalem topal ayağı 

Nice dürtsem 

Eşkine vurmuyor bir türlü 

Yorgun yıldırana çarpmış ayağı 

O yetkin, o Bursa şeftalisi kadında gözü

 

Koca koca bıçakları dayadım ucuna 

Kentsoylu yontuldu 

Tırıl tırıl döküldü avucuma 

Hiç değilse, çivi olsun dedim 

Yılandır sütsüz 

İlle yolunu doğru gitmeyecek

İlle sürüm - kandırı gölünde, kirli serinleyecek

 

Neyleyim senin betimlediğin sarı sevileri 

Yalınayak anızlı tarlaya vurmuyorsan 

Bir kadın bir içki 

Mehter takımı gibi 

Bir ileri iki geri sürtüyorsan

 

Oooh ninni de yavrum ninni 

Danalar otlayacak bostanı 

Yan gelip yatacak 

Bizim gemi aslanı

 

Bir ömür ıslattım katına çıkmak için 

İşte gözüm / aracıya gereksinimli 

İşte beynim / milyarlarca ağın gergefinde 

İşte yüreğim / tüm insanların soluğunda 

İşte başım / dirençlerle akça bulut 

Ellerim nereye tutunacağını biliyor artık

Oynak düşlerinde uyuyamam senin gibi tezikmişin

 

Kız belli, patron pipolu kalem 

Senin hazır-yiyiciliğine he diyemem.  

 

 

 

KÜRSÜ  

 

Tepeden bakılacaklara kurulmuş kürsü 

Sözün topuğunda kurşun 

Beyninde kızgın ütü 

Yürek mührüne vurmamışsan sözü 

Hangi gönlün postanesinde duracak 

Hangi denizde vuracak dalgası 

Gerçeğiyle onaylanmamış tümce 

Kafa otuzbiridir bence

 

 

 

En güzel sözcük nesnele bakışta 

Boy / başat eyleme akışta 

Çalıyı çeperi sürükleyen ırmak 

-yoksa nedir, boşluğa çarparak 

Umarı bitikte yankılanmak?- 

Giysilere bürünmez sözün hası 

Söz dediğin bıçak parlaması

Yeşertidir uğruyu doğrayarak 

Silahtır söz 

Tak tak tak...

 

 

Nedir bu kürsü 

Ayakları yerden kesik 

Üstü boşluk 

Edimden öteyedir söylev 

O da belki 

Kişi ağzı salata tabağı değil ki 

Doğrayasınız doğrayabildiğiniz kadar 

Göklerden atılırsa söz 

Ve de gırtlak yırtarak  

Kürsünün yanını yöresini süpürmeyi unutmayın

"Ahh, hiç de temiz değillermiş."  deyin

 

Kalemde üretken bilekte 

Işığa dönenmiş yürekte 

Birliğe uzanır anlatım 

Kişi kendine doğrudur adım adım

 

Kürsü dediğin tahta at 

Eşkine vurmuyorsa kimdedir suçu 

Yerinizin yüceliği 

Yüreğinizin cüceliği olacaktır 

Sonra kap / kaç satıcılığınızın batkısı

Ayağınıza dolanacaktır

 

Neylersin tahta sekiyi 

Gel yere bas yere 

Adımlarımızı gere gere 

Birlikte çağıralım 

Gerçeğin namlusundan 

Doğrulara vuralım 

Güm güm güm de güm 

İmeceyle kurulacaktır bu düğün

 

Ya emicesi

Bağırmadan söylenir sözün eyicesi  

 

 

 

BÜYÜK HARMAN
 

Buğdayı yeryüzünden devşirilen 

Rüzgarını evrenselden alan 

Yurt / boyu bir harmanım ben

Yüreği yeten 

Sürebildiğince sürsün 

Sapımla karışmamıştır samanım 

İsteyen sapımı 

Dileyen buğdayımı götürsün

 

Acunu kavramış bir elim ben 

Ter emip buğday döker 

Gül sularım

Kamusal ekeneğimden 
 

 

 

 

TEREKE
 

-Cahit Külebi ‘ye-  

 

Ateşli gecelerimin düşü 

Bahtsız karıma miras kalacak 

Cebimde çocuklarımdan üçü 

Uzun bir borç listesi bulacak

 

Albümlerde dik başlı resimler 

Tümü bir sarı kağıt olacak 

Meyhanelerde kim bilir kimler 

Tuttuğum kadehleri tutacak

 

Adıma övgü sunan dudaklar 

Söyleyecek kaba hallerimi 

Gözüme batan sivri budaklar 

Bulamazlar batacak yerimi

 

Umutlarım çocuklara kalsın 

Ve kızlar donatılsın onunla 

Kalbimi güzel kadınlar alsın 

Ama kirletmesinler sonunda  

 

 

 

EN ZORU

 

Sevgim 

Yanıtsız kaldı 

Yassıldım

 

Yolum 

Yokuşa sardı 

Yoruldum

 

Yokluğun 

Harmanın un ufak 

Savruldum

 

Açlığın 

Üstüne dört büklüm 

Kıvrıldım

 

Dağdım 

Bir dilim ekmeğe

Devrildim

 

 

Zordu zor 

Hepsi zor

 

En zoru ne biliyor musun 

Yenik düşmüş bir gövdede 

Gıcır gıcır 

Namlusuna sürülmemiş 

Bir yürek taşımak

 

Gitti gidiyor ahhh

 

 

_____________________________________II__________________________________________________ 
 

 

 

 

 

Ne kadar namlu varsa 

Kurşunlarını sökeceğim 

Kalem yapacağım çocuklar 

KARDEŞLİK yazacaksınız

Sıcak somun kadar

 

Tetik çekilmeyecek kinle 

Acunu kırmızı şeftali gibi 

Bölüşeceğiz sizinle 

 

 

 

 

 

YURT / BOYU SEVİŞMEK   

-Yiğit öğretmenlerimize-  

 

Dulda kesmek için ışığına 

Dolaştırsalar da kova kova 

Senindir bu coğrafyada en ince köşe

Hasan Hüseyin Fatma Ali  Ayşe 

Özenle sularsın öğrenci çiçeklerini 

Dünyayı dokursun gelecekçe / oya oya 

İnce parmaklarınla örülür bilincin haritası 

Öğretmenim benim / sevecenlik bohçası 

Ekiciliğin ağdası

 

Kuru sapını oraktan esirgeyenler 

Gönül ışığı, erdem tozuyla büyüttüğün 

Bilimin teknesinde hakça yoğurduğun 

Kara kaplı kitaplardan akça doğurduğun 

Oğullarının  / kızlarının gömleğine 

Kan depreştirirler kan

Dakkası birliğine

Anamaldan uzanan namlulardan..

 

Elinde acun / boyu   bir yürek 

Sabah akşam kulağın kirişte

Yavru ölüsü saydın 

Çünkü sen öğretmen / anaydın 

Gözlerin nisanlarda bulut 

Sınıflardasın

Tebeşirli parmakların pehlivan / umut 

 

Kabaralı kabarasız hiçbir postal sesi 

Yivli yivsiz hiçbir namlunun gölgesi 

Yüreğinin külhanını söndüremez 

Sen öğretmen / anasın 

Doğurgan 

Yaşın elliyi aşsa da 

Döllenmenin sonu gelmez 

-Hangi dağda biçilirse biçilsin ısırgan- 

Senin bahçende gül gerek/ yediveren 



Ayrım yoktur yaşın yirmisinde ellisinde 

Sevecen  bir öğretmen / anasın kız Nermin 

Yatakta değilse 

Karatahtada doğurur senin ellerin 

Doğurduğun başlarla gönenir eylemin 

 

Gel daha daha sevişelim 

Gülüm benim yurt / boyu güzelim  

 

 

 

 

ÖĞRETMENLERİMİZ 

 

-1402 ile meslekten çıkarılan  

Ayhan ve Zeki Sarıhan’a armağan- 

21 Nisan 1983  

 

Hani tren penceresinden, otobüs camından 

Bakıp geçtiğiniz kıraçlar yok mu 

Keçilerin bin tırnakla tutunduğu 

Kimdir, orasını vatan yapan?

 

Ayaklarınızdan ırak / kaşığınıza yakın bozkırlar 

Yeşilini gözyaşıyla suladığımız 

Göz göz, yerden bitme insan olurlar 

Nokta nokta, kara çalı sandığınız

 

Karamürsel’e varırsan sarı saçlı gülerim 

Kirtim kirtim dokunan coğrafyadan 

Akhisar'da yüzleri sevim sevim gümüşlerim 

Denizli'de özgür öğretmen olurum / doğruları anlatan

 

Küfe taşıttığınız, komi diye seslendiğiniz 

Çocukların gözlerinde bir şeyler yalazlanırsa 

Posasını bırakıp  kaymağını emdiğiniz 

Tebeşirli parmaklarımla yazılmıştır haritasına

 

Kitapları rüzgarda, umutları akıttığı kanda 

Sokaklara serdiğiniz doruk başlı delikanlı 

Gür saçları duvarlarına gerili zindanda 

Öylesine onurlu, öylesine korkusuz, canlı 

 

Yürüyorsa geleceğin zinciri halka halka 

Ayak basmadığınız topraklara serpmişim tohumunu 

Eğer direnç suyu verilmişse bu halka 

İnanın ki benim ellerim örmüştür bunu

 

Milönü'nde cehalet selini kıran dağaşandır adım 

Koşullanmışlara inat / uygar başla 

Vallahi, hiçbir zorluğa pabuç bırakmadım 

Yolumuzu kapatamazsınız / çatık kaşla

 

 

Geleceğin kitaplarında tek satır 

Adımızdan söz edilmeyeceğini biliriz 

-Tarih ancak bayrağı dikenleri anlatır- 

Ama biz ipekböceği sessizliğinde yarınları öreriz

 

Yüreğimiz horlanmış çocukların ezik bakmasından 

Umutları çaka çaka varır kamunun ortasına 

Kucağımızda bir deste gül / yurt çoğrafyasından 

Ellerimiz harç koymuştur / anıtların en hasına

 

 

 

 

BİZİM 
 

 

Şu tazedeki uğrun uğrun bakış bizim 

İnceden süren sızı 

Şu bahar çiçeği gülgüpelek 

Komşunun çitinden gizlice öptüğüm 

Evrensel çiçek 

Güzleri güvel gökçek 

İliklerimize dek işleyen karakış bizim 

                                               uzak dağlar üzre

                                               gözlerinde bahar üzre

 

Havını atmış kilimdeki nakış bizim 

Vay karanlığına kapaklandığım

Vay dalını çırptığım 

Vaay dölünü öptüğüm 

Tarla tapanda tökezir misin

Yavrusu kuzgun elinde 

Gagası kızıl fırında 

Kanadı kırık kuş bizim 

                                       sonsuza uçuşa kadar 

                                       gerçekleşecek düşe kadar

 

Kendi kendine katlanmış 

Çocuklardaki iç çekiş bizim 

Kahrın karasında katran 

İkircilde kirlenmeden 

On dördüne yeni vurmuş 

Yüreği göğsünde domurmuş 

Acun / bayrak kızdaki sekiş bizim 

                                            Yavuklu gergefinde nakış gibi 

                                            İlk aşktaki bakış gibi

  
 

"Bir pireye yorgan yakış"  bizim 

-Ki yorgansızlığı göze kestirenler yorgan yakar 

Karanlıklar, delibaşlarla aydınlığa çıkar- 

Bir tutam gökyüzünde aydınlık 

Susuz bırakılmış sarmaşık 

İnancın örsüne başını atan 

Bir eliyle de balyoz tutan 

Delikanlılığının kazdığı oyaktan 

Karşı kıyıya akış bizim 

                                        Doğruları seçiş için

                                        Erdemlere geçiş için

 

Bu deli can, tıkış tıkış bizim 

Acılarda dalbına dalbına 

Varır dört duvarların safına 

Karanlıklara vura vura 

Aydınlığa çıkış bizim 

                                          Ovalarımıza varana değin

                                          Nadanlıklar durana değin  

 

 

 

 

HELE GELSENE BERİ  

 

 

Benim gözlerim ressam 

Görmediğim şeyleri pek çıkaramam 

Senin kekremsi gidişin 

Bilincimin fırçasında tastamam 

Çekiç nasırlı, dev pençeli elin 

Anlattığını anlatamam 

Senin o kırık dökük dilin 

Doğasal bilim 

1.80 x 80 saygı olup efendim 

Halk nakışlı ellerinden öperim

 

Ama sen tanımıyorsun kendini

Bilmem ki niye sevdim seni

 

Diskoteklerde şarkıların çoynak 

Dolmuşlarda arabesk söylersin 

Kara boyalarla kıskıvrak 

Ve meyhanelerde Osmanlı ağzın 

İnce hastalığa tutulmuştur / mızıldanarak 

Avurdumda yırtınır 

Dağlarda ünlediğin bozlak 

Gelir oturur iman tahtama

Bir top kor olarak

 

Kendisini ünleyemeyeni 

Bilmem ki niye sevdim seni 

 

Hemşehrim seni alanlarda 

Seni imecelerde düşlerim 

Milyon ağızlı orkestra çalarak 

Ve sesinin Horasio’sunda 

Doğrulara adım vuruyorsun / rap rap rap

 

Bastığı yeri seçiklemeyeni 

Bilmem ki niye sevdim seni

 

Oğluna sağır 

Kızına sağır 

Uykusunda ağır 

Kulak kesilmez / çağır çağır 

Dölü biçilirken yekinmeyeni 

Bilmem ki niye sevdim seni

 

Rakkas kuyruklu köpekler 

Seni mi azığını mı çörekler 

Tasma altında uslu dursa da başı 

Bu it, dağdaki kurdun kardaşı 

Çok bekledim çok, a hısım 

Kanaraya yal dökmemeni 

Bilmem ki niye sevdim seni

 

Nice sitemde bulunsa da dilim 

Başka yangında değilim 

Fırtınasına sevmişim seni 

Kavgalardan koparılmış bir demet çiçek gibi 

Ayaklarına fırlatırım kellemi

 

 

Hele gelsene beri

 

 

 

 

 

SÜREĞEN
 

 

Kim silebilir gölgeleri 

                  tümüyle topraktan 

Sırtlan dişlerinde gülüşleri donarak 

Yasaklanabilir mi hiç

                  Dişiler doğurmaktan 

Sevişmek yediveren 

Döldür zamanı deviren 

Değişmez gerçeğe yaslanarak 

B i l i y o r   m u s u n u z

 

 

Her notanın anlamı ayrı 

Ama 

Tümünün birini bütünleyemeyeceği sanrı 

Ayrı notalarda bileşik gülmek 

Tek’ten tüm’e, tüm’den tek’e gelmek 

Derneşimin cümbüşünde 

                                   Zulmün çırpınışı hadım

G ö r ü y o r    m u s u n u z

 

 

Zorda düğümleniyorsa keyfiniz 

Özgürlük yüreğinize köstek oluyorsa 

Hangi lekelerden geldiniz 

Emeğin mührünü vura vura 

İri pençeler dökülmüşse yollara 

K o r k u y o r   m u s u n u z 

 

 

Vurdukça tozumuyor kilim 

Sevdikçe ağrımıyor bir yerim 

Çarpısıyla öpüşüyor dudaklar 

Ne kadar deviriyorsa savut 

Ertesine dölleniyor şafaklar

Yarına arşın vuruyorsa bacaklar

Ü r k ü y o r   m u s u n u z

 

 

Dalarak kirli sulara dökülen resminize  

Ertesi taylarını kaldırıp tırısa 

Atlar gibi şahları da vururlarsa 

Bir de yarın olursa

D i y o r   m u s u n u z  

 

 

 

 

İÇERDEKİ  

 

 

Alnına burgu burgu yara bulut 

Çöktüğünde yüreğindeki çavlan 

Şakır şakır ak köpüklü umut

Bayrağını çeken yağız oğlan
 

Sen misin taş duvarlara sıkışmayan

Zeytin zehiri tutsak gecelere 

Sabrın altın sırmasını işleyen 

Cendereye vurulmuş düşüncelere

Ak damgasını basıp kısrak kısrak kişneyen 

Sen misin yolların sonsuzunu / ateş adımlarla 

                                                    nakışlayan

 

İğne deliğine sığdırılmış pencereden 

Kıtalar aşımı resimleri süsleyen 

Henüz koparılmış gibi dereden

Çiçeksi yüzü dört duvara uygun düşmeyen

 

Sen misin sen misin gülüm karanlığa yakışmayan 

 

 

 

AĞIT 
 

 

Ey tomurcukları dalından 

Hoyratça koparılan çocuk 

Gideceğiz ayaklarından 

Senden bu onurlu yolculuk

 

 

İğdiş suyundan içmemiştin 

Doruğunda saçların bayrak 

Ölümü güzelledi gidişin 

Kötülüğe taban basarak

 

Buğdayca büyülü sarışın 

Bir düş kalmışsa yarım 

Toprağıma ayak basışın 

Üstüne kör karanlıkların

 

Bende kaldı akça ellerin 

O tan açan o yiğit başın 

Dilimde erkek türkülerin 

Oğlum kızım yavrum kardeşim   

 

 

 

 

YENİ ÇİÇEKLER 
 

 

Bizim gençliğimiz de bu göklerde dalgalandı 

Ve senin boyandığın güllerle yandı 

Pamukkale sırtlarında öpmüştüm ilkyaz çiçeklerini 

Suların boz bulanık aktığı günlerin birinde

İlk çağ güzellerinden sürüp gelmiştir diye / ıtır üzre

  

Bizim yeniyetmeliğimiz de külhandı 

Ocağında nice ormanlar yandı 

Her ne kadar kamu türküsü sarksa da 

                                   alkollü dudağımızdan 

Boyu oğlan/kız,  kız/oğlandı 

Yarıçapı terlemiş saksıda

 

 

Şimdi o dağlarda açan çiçekler bir başka kırmızı 

Anımsatır filinta gibi kaç delikanlımızı 

Her biri tek başına bir ordu 

Makinalı tarrakasında barut sisinde 

Poyrazına hörelenmiş 

Geleceğin terkisinde

                               üryan yürüyecekler 

Öpülesi çiçekler  

 

 

                              

 

 


_______________________________III____________________________________________

 

 

 

 

 

 

Kadınlar deyince elim ayağım baştan kara 

Tüm sevinci borçluyuz onlara

 

 

 

 

 

KADINLAR  

 

-1-

 

-Anama-
 

 

Omca boyunda bir kadın 

Çimen yeşili gözlerinden 

Sabah duruluğunu yudumladığım 

Mihnete dolanmış saçlarında 

Haziran buğdaylarını estiremediğim 

Acılarla çizilmiş Anadolulu dev poster 

Boğalı dağlarında çıkılıdır oldum olası 

1.80x 80 gövdeyi 

Turunçlarından topladım

Ve ondan öğrendim kadınları sevmeyi 

İnsana yönelmiş güzelim ivmeyi 

 

 

-2- 

-Sevgilime-
 

Nerde kadın görsem 

Rüzgara vurmuş yapraktır yüreğim 

Fırınlarda bükülüp kavrulsam

İlle kadın kanadında efileyeceğim

Diyelim ki öldüm bir gün 

Her ölü gibi uslu uslu yatmam gerek 

Bir güzel geçse eteği mezarıma sürtünerek

Mutlaka ardına düşerdim seğirterek 

 

-3- 

-Karıma-
 

Diken üstüne dizili 

Kırk yılın içinden geçip dipdiri 

Zehirimi bal dudağına katık eden 

Çakır gözlerinde eritip öfkeyi

Benim gibi geçimsizlik dağını 

Bin tarha bölüp gül bahçesine dönüştüren 

 

 

 

Anamdan bacımdan öte dostum 

Yiğit diye el içine beni salan 

Ilımanların en durusunu göğsünde bulduğum 

Kavgamın slogansız ustası 

Ayrıntıları aşmış gerçek insan

 

İşte o birisi

Güzelliğin kadınlaşmış yontusu   

 

 

 

 

 




 

Etiketler:

Yorumlar (0 )