M. GÜNER DEMİRAY

 

 

 

1-


M.GÜNER DEMİRAY
Kıyı, S.167 Şubat 2000  

 “……..Halk Türkçe’sinin çağdaş kültürün örgüsü içinde derinlik kazanarak soyuta varmanın odağında  yalımlıyor. Yerinde benzetme ve deyimler, “beleş, eksikli, arkaç, kozalak, kağşama, eseme, bukağı” vb. sözcükler  yeni anlamda  Türkçe denizini besliyor.” 
 
 
 
 
 
 

2- 


OSMAN BOLULU ŞİİRİ ÜZERİNE BİR DENEME

M. Güner Demiray
Ardıçkuşu, S:132 Mart 2004
 
Bolulu, türkülerin, destanların harman olduğu yerden (Sivas, Tokat, Amasya çevresinden) gelen bir şair. Yabancı etkilerin baskınında kendisini yitirmemiş halk kültürünün içinde pişmiş, doğayla emişmiştir. Bu nedenle içinden yeşerdiği halkının bilinçaltından algılandığı, kendi bilinçaltını beslediği bir gerçek. Üstelik köy enstitüsü çıkışlı olması, somutu daha yalın ve açık algılamasına/kavramasına neden olmuş, dünyaya bakış açısını geniş, esnek, demokratik bir havayla yoğurmuştur. Gerçekçi bir dünya görüşünden almıştır suyunu. Bu saptamayı yaptıktan sonra onun şiire bakışını tanımlayabiliriz.
 
Güle Yolculuk yapıtında şiir anlayışını şu sözlerle dile getirir: "Yazdıklarımın sadece kendimi gönendirme, benim gibilerden kabul görme aracı olmasını istemem. Ama şiirde sav’ımın sırıtmasından korkarım. Şiirin, salt şiir olduğunu bilirim. Yine de söylediklerimde bir anlam bulunsun; dipten geçen damarlarda benim dünya görüşümün suyu dolaşsın; algıladıklarım, gönendirici biçimde başkalarına yansısın, kötülükleri göz ardı etmemekle birlikte, umudun filizleri hep yeşersin isterim. Şiirlerimin odak noktası ‘ben’ demeyi sevmeyen ben, halkım, ulusum, tüm insanlık ve geleceğe ışıklı kapılar açma çabası… Gerçekten kalkıp sonsuz düşlere yönelmiş bir uzun koşu, bitmemiş bir sözdür şiir. Bilinen dilden başka bir dil. İnsanı mevcudun ötesine koşturan fakat yaşamdan ayağı kesilmemiş bir kanatlanmadır.(Güle Yolculuk, s. 127- 128). Bu düşüncelerle şiir dünyasına açılan Bolulu, sürekli bir arayış, sürekli salt şiiri yakalama peşindedir. O nedenle hep bir sanatçı tedirginliği içindedir. Zaman zaman, özellikle ilk şiirlerinde halk şiirlerinden izler taşısa da kendi kişiliğini, kendi sesini yaratmasını bilmiştir. Geleneğe yaslanarak, halkın dağarcığından yeni kavramlar üreterek ve sözcükler alarak çağdaş yaratımlarını gerçekleştirmiştir. Halk kaynağından aldıklarını çağcıla evrilterek (modenize ederek) yeni imgelerle şiirini varsıllaştırarak dizelerini örmüştür, halk bilgesi edasını yitirmeden.
 
Sanatı ile eğitimciliği arasında bir bağ kurmuştur. Sanat ve eğitim birbirini etkileyen iki öğedir şiirinde. Bu bakımdan Dalların Ucundaki (1955), Bileşim Çizgisi (1963) şiir kitapları, bu düşüncemin kanıtıdır diyebilirim. Memleketçi, gerçekçi ve Anadolu’dan renkler getiren bir öze, bir yapıya sahiptir bu yapıtlar. Köy ve kasaba havasını, vatan kavramını, yurt doğasını, bozkır sancılarını yansıtırlar.
 
‘Vatan’ şiiri bu söylediklerime örnek olacak güçtedir. ‘Vatan’ şiiri, ilk şiirlerinin bir nirengi noktasıdır adeta. Öküz güden çocuk, dağlar ötesindeki doktor, fistanın nakışları, ıssız köylerdeki öğretmen, Zeynep’in emzirdiği bebek vatandır. Bir ömür verilen yerdir vatan. Vatan ne değin soyut olsa da şair Bolulu, burada somut kavram olarak çıkarıyor karşımıza vatanı. Vatan kavramına çağdaş, yeni bir anlam yüklüyor. Genelleme yapmadan nesneli öne çıkarıyor.
 
Bir öğretmen bilirim yaprak gibi bakışları
Issız köylerde onunla beraberdir vatan
Vatandan bir parçadır fistanın akışları
Aşımızda tuzdur, biberdir vatan
……
Bozkırın hüznü, bir öğretmenin sesidir. O, hep uzakta düşlemlerinin kanatlarındadır. Yurt kalkınmasının, halk aydınlanmasının kasabadaki yansıması olan ‘Uzakta’ şiiri bunları anımsatıyor bizlere:
 
Hani çoban ateşleri parlar ya
Reşadiye’de işte onlar kadar uzaktayım ben
Ellerim dallarla uzanır semaya
Dağ çeşmeleri gibi ıssız akarım kendiliğimden
 
Ayrıca bozkırların ortasında Atatürk’ün bayrak bayrak dalgalanışı, umudun yaktığı ışıklar, sabaha özlem, huzurlu günler, arzu ve istekler; şiirlerinde, içeriğinin pırıltıları olarak bilincimizde yer eder. Çağdaş atılımla uygarlık yolunda verilen kavgaların dökümü de diyebiliriz bu şiirlere. Ancak bunun yanında yaşamın çeşitli anlarına kavramsal ve imgesel yaklaşımlarla göndermeler yaptığını da görmekteyiz. Ama öz ve biçim dengesinde. Hep şiir kalarak.
 
Bir uzun koşudur sanki onun şiir arayışları: Şiirdeki değişim ve gelişmeleri izler sürekli. Kendisini yenilemesini bilir. Kitapları incelendiğinde bu durum açıkça görülür. Şiirlerinin çoğu, yaşamından kesitlerdir. Şiirlerinde ulusaldan evrensele doğru bir açılımın olduğunu açıkça görebiliyoruz. Ama kökten kopmaz, onun bastığı toprak, şiir toprağı; Pir Sultan’ın, Hacıbektaş’ın, Dadaloğlu’nun, Nâzım’ın, halkın toprağıdır. Yerelde evrenseli yaratmasını becerebilmiştir. Dizelerinde insancıl bir yaşam seğirir, yeni ufuklara kanat açar.
 
Şiirlerinde ritim ve ahenge önem verir. Şiirinin çatısında müzikal bir iç ses vardır. Özgür şiirini kurarken, şiirinde uyakları ihmal etmez. Bu ses benzeşimi doğaldır onda, zorlama değil. Kırık dizeler yapmaz pek, çok zaman dize bütünlüğüne önem verir. Yurtboyu Sevişmek (1992) adlı şiir yapıtında gerçeklik'i yer yer soyutladığını görürüz. Şiirini lirik imgelerle yapılandırdığına tanık oluruz. Anadolu halkının insanlığa kattığı değerler, bizi ışıklandırır…
 
Başımı alıp Boğalı Dağlarına gidiyorum
Kadedimin içinde öküz güdüyorum
Bir çift çarığın özlemindeki günler tükürüyor yüzüme
Aynalara bakmak en büyük korkumdur artık (s.34)
…..
……
Bir açılıp bir kapanan fanusta
Sancılıydık gözümüz dışarı
Sevişen ellerimizde sivri diken
Ama dönüp kucaklaşmak zorundaydık (s.35)
……
‘Bozkır Akşamlarında’ şiirinde bir ikilem yaşar şair. Kırsal ve kent ikilemi. Hüznü üveyikli şarkılarla büyütür ‘ça-ça-ça’lar sizin kentinizde’ diyerek. Anadolu halkından yana kor tavrını. Uygarlaşmanın, aydınlanmanın bir öncüsüdür o. Bu karşıtlıklar diyalektik bir durum yaratır okuyanda. Bu ortamlarda zaman zaman yalnızlık duygusuna kapılır.
 
Denize düşen bayraklara benzerim
Ben ayrı, siz ayrı
Bozkır akşamlarına gömülür giderim
 
‘Büyük Harman’ adlı şiiri, şairin evrensel niteliğini çizer. Ne değin "Yurtboyu bir harmanım ben" dese de ulusalda evrenseli dile getirir. Çünkü o "acunu kavramış bir el" gibidir, "gül sulamakla" sevgiyi yeşertir, ‘kamusal ekeneğim’ dediği yüreğinde.
 
Her şiirinin kendine özgü ayrı bir değeri olmakla birlikte kısaca irdelediğim iki şiiri, bu kitabında daha bir ağırlıklı, daha seçkin şiirlerdir bana göre.
 
Bolulu rezillikleri sergileyenlere, yalan dolanla işlerini yürütenlere, insanın açmazlarına, halkı karanlığa götürenlere, toplumun çapraşık yönlerine çevirir oklarını Taşın İyisi’(1992)nde. Yanlışları affetmez. Taşlama ve yergileriyle sert tepki gösterir, zaman zaman Kazak Abdal ağzıyla kızgınlığını; zaman zaman Neyzen ve Eşref gibi öfkesini, sitemini, şiirden sapmadan, dillendirir. Bu ironi yüklü şiirler, bir yerde toplumu uyarıp bilinçlendirmek içindir. Bir yerde de bozuk düzene karşı yüreğinin isyanını anlatan, okuyanı düşündüren acı gülüşlerdir.
…..
Eski çarkın yalnız pası silinsin
Eskisi gibi öğütsün ununu
Kim dedi torbanın dibi delinsin
Karıştırmayın şununu bununu
…..
Sallansın alışılmışın beşiği
Aman, kimsenin uykusu kaçmasın
Ne fincancıyı ürküt, ne eşeği
Denk bozulup başınıza iş açmasın
 
‘Uzun Koşu’ (1994) kitabındaki şiirler Bolulu’nun, yeni bir şiirsel aşamaya geldiğini gösteriyor. Kendi onurlu dünyasında iç seslerle varsıllaşmış, yeni kavramlar ve yerel imgelerle dokunmuş şiirler. Kendi ateşinde kendisini pişirerek ustalığını kanıtlamıştır. O, hep halkçı kimliğini koruyarak soyut simgelere sıçrayışı, şiirine çok boyutlu, çok sesli duyarlılığı getirmiştir.
 
Bu kitabının ‘Yalnızlık’ adlı şiiri, kökleri köy ve kasabalara gömülü yalnızlığın sanatı nasıl mayaladığını gösteriyor. Yalnızlık bir öğretmen, şiirini eğitiyor kendi evreninde. Öyle ki yalnızlık bir akşam kanatlı kuş gibi abanıyor demlendiği masaya.
…..
İçe kapanmışlığın sarnıcında
Yalnızlıktır şiiri damıtan
Onun için biraz Tanrıdır
Şair olan
…..
‘Düşler Yitikte’de kötücüller betimleniyor, onların tinsel yapıları açıklanıyor ve mesaj olarak da uğraşların olumsuzluğu veriliyor. Toplum üzerinde haksızlığı yaratan tiplerdir bunlar. Iralarında benci bir eşkıya gizlidir.
…..
Kıtır gülümsemeler kadar iğretisin
Tedirgin
Başağa durmuyor ektiğin
Üzüntüler yeğin
Bu muydu zaman üzre
Gergef gergef işlediğin
……
‘Güle Yolculuk’ (1996) Bolulu’nun tüm şiir kitaplarından seçtikleriyle sonradan yazdıklarından oluşuyor. Bir bakıma seçilmiş şiirler harmanı bu yapıtı. Bu kitabındaki her şiiri, öteki şiir kitaplarından sesler getiriyor. Bu kitabında Osman Bolulu’nun şiir emeğini algılamak mümkün. Sanırım ‘Gül’ burada şiir anlamında kullanılmış bir sözcük. Şiire yolculuk anlamını taşıyor bana göre.
 
Şiirinin bütünü içinde güzel deyişler üreten bir şair olarak da görüyorum Osman Bolulu’yu. İnsanı alıp götüren, yeni ve hüzünlü havalar getiren, eleştiren söylemlerle çağrışım ağlarımızı genişletiyor, sezgi gücümüzü keskinleştiriyor. Toprağa, halka, Anadolu’ya sevdamızı biliyor. Bu nedenle ona, dize, beyit ve hikmetler şairi demek de yakışır sanırım. Bir düşünü, bir olguyu potasında eriterek sunuyor bize. Kiminde, yaşamın küçük bir izi, dizelerinde yüreğimizi ürpertmeye yetiyor. Bakın şu dizeler ve dizeler topluluğu ne güzel:
 
Kinleri hoşgörüde törpüledik ilkin
Sevgi gözelerinde çiçeklendik
(s.34)
Ama biz
İpekböceği sessizliğinde yarınları öreriz
(s.51)
Kucağımızda bir deste gül yurt coğrafyasından
(s.51)
Eski kasabalardan derlediğim hüzün
(s.68)
Taş ekilse ocağımızda sevgi biter
(s.34)
Ekin kıt düşerse değirmene
Sen suyunu sal yine
(s.68)
Bir dağ köyünde şakıyan serçe
Niye kanatsızdır bu arabî saatlerde
(s.70)
Anam bilirim seni, küçük yayla
Derelerinde arınmış çocukluğum
(s.71)
Anılar suya atılan şeker gibi eridi gitti
(s.73)
Eski tutkuları kör kuyuya gömdü zaman
(s. 73)
Dağ başında, dere kenarında
Otlarla böceklerle dosttum, bilseniz
(s.76)
Karanfilim benim, deste çiçeğim
İnce ellerinden değil mi bu sıcaklık
(s.88)
Tetik çekilmeyecek kinle
Dünyayı bir kırımızı şeftali gibi
Bölüşeceğiz sizinle
(S.77)
 
Şair Bolulu’nun arı dil tutkusu şiirlerine de yansımaktadır. Güle Yolculuk’un ‘yaşdöküm’ bölümünde: "Halk katındaki sözcükleri, inadına şiire sokuyorum, yeni sözcükler türetmeye; sözcüklere, sözlük anlamlarının ötesinde anlamlar yüklemeye çalışıyorum, (s. 129)" diyor. Bolulu, dilci Kemal Ateş ile aynı savları paylaşmaktadır. Kemal Ateş, Ziya Gökalp’in "Bir ulusun öz dilini köylüler taşır, saf Türkçe köylülerin dilidir." görüşünden yola çıkarak hâlâ halk dilinde, yazı diline geçmemiş güzel sözcükler olduğunu söylemektedir. Halen bunun uygulamasını yapan, halk dilinden aldığı sözcükleri başarıyla şiire yerleştiren Osman Bolulu’dur. Böylece bu sözcükler yazılı Türkçe’ye geçerek yeniden hayat bulmaktadırlar. Ayrıca şair, şiirleri için, halk deyişlerinin mizahî öğeler içeren dokusundan da bol bol yararlanmaktadır.
 
Bolulu’nun bu olumlu çalışmaları, dilimizin estetik değerlerini gün ışığına çıkarmaktadır.
 
Onda şiir üretmek, bir ‘uzun koşu’ya çıkmak gibidir. Bu uğraşı sürüyor. Yaşamının kilometre taşları yapıt olarak karşımıza çıkıyor. Köyden kente beslendiği kaynaklar, onun sanatçı kişiliğini etkilemiş, derin insanlık bilinciyle düzeyli şiirler, düzyazılar yaratmasına neden olmuş. Delikanlı beyni saat gibi çalışıyor. Daha epey koşacağa ve bu konuda yetkin ürünler vereceğe benziyor Bolulu. Bu ince yolda, ona başarılar diliyorum.
 
 
 
 
Etiketler: dil türk dili

Yorumlar (0 )