DOKUNULMAZLIK MI KORUMA MI?

DOKUNULMAZLIK MI KORUMA MI?

 

 

DOKUNULMAZLIK MI KORUMA MI?

Dokunmak, “nesnelerin sıcaklık, soğukluk, sertlik, yumuşaklık gibi türlü niteliklerini sinir uçlarıyla duymak” yalnızca insana ilişkin olarak açımlanmış sözlüklerimizde. Bitkiler bile kendisine değen zararlıya karşı korunmaya geçer. Biberin çekirdekleri acıdır, döl dökmesine gelecek zararı önlemek içindir. Kendisine zarar verecekleri yutan bitkiler bile vardır.

İnsan, nesne değildir. Özgür bireydir. Herkesin dokunulmaz, el sürülmez alanları ve hakları vardır. Ama özgürlüğün sınırı, bir başka özgürlüğün sınırına değin. Hak için de öyledir. Dokunana dokunmanın törel, yasal yaptırımları vardır. Hiç kimsenin, sınırsız dokunulmazlığı olamaz.

Milletvekillerinden oluşan kurum (TBMM) yurttaşın yaşam biçimini düzenler. Toplumsal ilişkilere sınırlar koyar. Yurttaşa dokunur. Her şeyin bir karşıtı vardır. Dokunana dokunulur. Yönetenle yönetilen ilişkisinin bir ölçütü, bir sınırı olmak gerek.

Dokunulmaz; ilişilmez, el sürülmez; hiçbir şekilde eleştirilemez demek. Kirli, kokuşmuş, zararlı, tehlikeli şeylere dokunulmaz, el sürülmez. İnsan insanla vardır. İnsan, insandan sorumludur. Toplumsal işbölümü nedeniyle insanın birbirine dokunmazlığından söz edilemez. İnsan, insana dokunur. Birbirini eleştirebilir. Kendisini acıtana karşı çıkar, dava açabilir.

Anayasa, yönetenle yönetilen arasında hak ve ödevleri düzenleyen toplumsal sözleşmedir. Sözleşme, hukuksal sonuç doğurmak amacıyla iki yanın da uygun istenç (irade) beyanlarıyla gerçekleşir. Yönetene de yönetilene de hak ve ödevler yükler. Her ikisinin de birbirine üstünlüğü olmamak gerekir.

Böyle sözleşmede milletvekili, yurttaşın yasal istek ve beklentilerini yerine getirmek için kendi yerine bıraktığı kimsedir. Asıl, yönetilen (yurttaş)dir. Bir insanın, davasını doğru yürütmeyen avukatına işini bıraktırma (azletme) hakkı vardır. Toplumsal sözleşmenin, karşılıklı sorumluluğunu düşünürsek; seçenin, belli bir oy oranıyla seçileni görevden alma hakkı olmak gerekirdi.

Türkiye’de milletvekili dokunulmazlığı sınırsız. Neredeyse, Cumhurbaşkanı dokunulmazlığını aşıyor, sorumsuzluğa dönüşüyor.

Dokunulmazlık tartışması, yıllardır süregidiyor. Hukuk, dokunulmaza dokundurmamaya ayarlanıyor. Bu gidiş, TBMM’ye, hukuka güveni sarsabilir. Toplumsal yapımızı kağşatabilir.

Ben hukukçu değilim. Okuduğunu doğru algılayan, anlayan bir yurttaşım.

Evrensel insan hak ve özgürlüklerinden eksikli Anayasamızdaki dokunulmazlık kavramındaki inceliği ayırt edemediğimizi düşünüyorum.

Milletvekillerininki: Anayasada belirtilen milletvekili nitemini taşımayanların, suç işleyenlerin dokunulmazlığı değildir. Kürsü dokunulmazlığıdır.

Niçin? TBMM, ulusu temsil eden özgür bir kurum olmazsa yurttaş da özgür olamaz. Milletvekili, yalnızca kendisini seçen il ya da siyasal parti adına değil, Türkiye adına sorumluluk yüklenmiştir. TBMM’de her şeyi söyleyebilmeli ki, ulus adına kuşanılmış güç ve sorumluluğunun gereğinin, yerine getirilip getirilmediğini görelim. Bunun içindir kürsü dokunulmazlığı.

Seçilmiş de insandır. Her insan gibi suç isleme olasılığı vardır. Suç işlemişler de, her insan gibi, bağımsız yargıda sorgulanmalıdır. Suçluların ayrıcalığı olamaz.

Milletvekillerininkine dokunulmazlık değil, koruma demek gerekir. Koruma dediğim nedir? Korumak, bir kimseyi dış etkilerden ya da zor durumlardan uzak tutmak, esirgemek. Milletvekili, hemen gözaltına alınır, tutuklanırsa ulus adına yapacağı işten alıkonur. TBMM üstüne gölge düşürülmüş olur.


Yasa gereğidir: Milletvekili, bir yıldan az ceza almışsa bağışlanır, ceza bir yılı aşarsa TBBM üyeliğinden sonraya ertelenir. Daha fazlaysa TBMM üyeliği düşer.

Başlık altındaki tümceyi, bütün yurttaşlar adına söyleme hakkım olamaz.

Onlara dokunan acıyı çekmekten üste, sınırsız dokunulmazlık, beni öfkelendiriyor da…

Ulus adına söz edecek milletvekili korunsun, esirgensin de, töreyi, yasayı çiğneyecek oranda değil.

Koruyan korunur. Korumadan korunana ne demeli?

 

 

 

 

Etiketler:

Yorumlar (0 )