HALKA RAĞMEN HALKÇI AZİZ NESİN

HALKA RAĞMEN HALKÇI AZİZ NESİN

 

Türkiye Halkına Mektup 

HALKA RAĞMEN HALKÇI AZİZ NESİN

Ey Türkiyeli, Çilem Benim,

Büyük oğlun Aziz Nesin öldü. Senin temel özelliklerinden birisi de ağıtçılıktır. Senin, bir tek bu yönünü kavramış yazar- çizerlerin, bir süre ağıt dökecekler, onun ardından. Ama onun kimliğini, çağcıl sorumluluğunu, ışıkçılığını anlayarak mı, yoksa kalemlerini, boş bırakmamak için mi?..

Gel de, iki ikiye, doğrusunu konuşalım seninle: Ne yapmıştın bu oğlun için? Onu sokağa atmış, aç ve yalnız bırakmıştın. Yılmadı, senin yedeklediğin yönetimi, kalemiyle, edimleriyle yendi, kendisini kabul ettirdi. Ötesine de geçti: Dış dünyada dilimizi, ulusumuzu onurla temsil etti. Yalana ne gerek var, senin onu kabulün de, dış dünyadan sonra pekişmedi mi? Sana saygınlık kazandırmanın savaşımındaydı hep. Haberin var mıydı, bunlardan? Pek sanmıyorum, çünkü onunla beraberdir diye, 35 yazınerini yaktın Sivas'ta. Gericiliğin ateşine yel oldun, kimi kesimlerinle. Uykulu yaşamını sabahlara iletmeye çalıştığı için kızıyordun ona. Kabuğunun içinden çıkmak zor geliyordu sana. Durağanlığını okşayanların yanında olmanın getirdiği bir risk yoktu senin için. Sıradan yaşamını sarsmak, seni rahatsız etmekti, elbette kızardın, kendi mantığınca. "Uyu uyu da büyü!" eğitiminden başka eğitim almamıştın ki...

Aziz oğlun sana kızgın mıydı, tutkun muydu? Bak, ne diyordu, oğlu Ali'ye yazdığı bir mektupta: "Büyük çoğunluğuyla Türk halkını hiç sevmiyorum. Kötü, kaba, çirkin, ikiyüzlü, korkak, pis, bilgisiz insanları ne diye seveyim... Hiç sevmiyorum. Onların böyle olmaktaki gerekçeleri, 'Ama kabahat onların değil ki...' sözleri, bana onları sevdirmiyor. Sahteci aydınlar, politikacılar, 'Halk bilir, halk anlar, benim yüce halkım.' diye yalan söylüyorlar. Onlar da sevmiyor, ama çıkarları için seviyor görünmek zorundalar. Ben bu sevmediğim Türk halkı için bütün yaşamımı ortaya koydum, harcadım. Sevmiyorsan niçin? Çünkü ben halktanım. O insanların sevilecek düzeye gelmeleri için, hiç abartmasız canımı verebilirim, insan, nasıl babasını değiştiremezse, halkını da değiştiremez. Sen de bu halkın çocuğusun, bunu hiç unutmamalısın!"

Anladın mı Aziz sözlerini? Yoksa, o kör "Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar." atasözünün çemberinde misin hâlâ? Seni gerçekten sevmedikleri halde halk dalkavukluğu yapanların yelpazesiyle serinleyip uyumaktan yana mı düştün? Dediklerinin, bir bölüğüyle kızgınlığa kapılacak yerde, bütünündeki anlamı çıkaracak mantığın olmalı senin. O, neyine kızıyor? Kötülük, kabalık, çirkinlik, ikiyüzlülük, korkaklık, pislik, bilgisizlik yakışır mı sana? O, senin yüce değerler yaratmış olduğunu bildiği için, bunları yakıştıramıyor da sana, anasında babasında eksiklikler görmenin öfkesiyle köpürüyor. Oğlun, senin eksiklikler içinde yüzmeni mi istemeliydi? Elbette güzelliğinden yana olacak ti. Senin, emperyalizmin köleliğinden kurtulmanı, mutlu olmanı yeğleyecekti. Senin için yaşamını ortaya koymuş, canını vermeye hazır olmuş sürekli. Öyle de yaptı. Oğluna vasiyeti, mal mülk için değil, salt seni sevmesini istiyor. Anla ki kimden yana... Senin öz oğlun, yalandan dolandan, sömürüden yana mı olacaktı? Dünya başını alıp uzaylara tırmanırken, seni uyutanların safında mı yer alacaktı? Bu öfkenin, sevgilisinin yüzündeki bir sivilceye bile tahammül edemeyen âşığın serzenişi olduğunu anlayamaz mısın sen?

Kimi cenaze şairleri vardır, Aziz Nesin'in ardından dizeler döktüreceklerdir. İkiyüzlü kalemler, mevsimi kadar ondan söz edecekler. Medya, işine yaradığı sürece adını kullanacak. Belki belgeseller yapacak, ama Nâzım’da olduğu gibi, kurnazca içini boşaltmaya çalışarak. Politikacı durur mu hiç, amacı için her şeyi kullanmak, onun vazgeçilmez geleneğidir, o da kullanır Aziz Nesin'in adını, bir yere kadar. Bir zamanlar onu saptırmacı sosyalist diye gammazlamaya çalışanlar, şimdi özdeşliklerinden dem vuracak. Sonra belleksizliğimizin karanlığına bırakacağız Aziz Nesin'i. Yapıtları var ya yapıtları, bir süre onlar dikelecek ortada, gerçeğin kayaları gibi. Tarih, şaşmaz kararını verecekse de, şimdi sen, bu Aziz Nesin kimdi? Ne dedi? Neyin savaşımını verdi? Ne için parçalandı durdu? Getirisi neydi? Bunları sorgulamaya, irdelemeye alacak mısın, Aziz Nesin derslerini öğrenip ışığın yoluna düşecek misin? Yoksa medyanın gündemi kadar mı olacak, bu büyük oğluna vefan?

Büyük Çilem, inanır mısın, korkuyorum senin bir yanından: Sana ulusal bağımsızlığını kazandıran, çağcıllığın yolunu açan, laiklikle demokrasiye gidişi gösteren Mustafa Kemal'ine saldırıların önüne dikilmiyorsun, büyük çoğunluğunla. Bütün olumsuzlukların faturasının ona çıkarılmasına sessiz kalıyorsun. Seni, dilini dünyaya eklemlendiren büyük şairin Nâzım Hikmet, topraklarında yatmıyor, mezarı bile garip, yıllarca sövdüğün Rusya topraklarında sana özlemli Nâzım. Senin, dipten kirizmanı yapmak için köy enstitüleri kurmuş, sana özgü bir eğitim düzenini uygulamış Hakkı Tonguç, gündeminde yok hiç. Onun yetiştirdiği, sana vurgun evlatların biçilirken, kılın kıpırdamadı. Unutuyorsun, unutuyorsun. Yaşadıklarını sorgulamaya alıp kazanımlar çıkarmıyorsun. Günlük yaşamın girdabında boğulmaya terkedilmişsin. Kurnazlar karşına geliyorlar: Elma ağaçları dikelim de sürekli elmalarımız olsun, diyenlerin seni zahmete koştuğunu söylüyorlar. Bir iki elma ağacın varsa, baltayı alıp yanma yanaşıyorlar. Ağacı kökten kesip yere seriyorlar. "Yiyeceksen, al sana elma işte, bol bol ye." diyorlar. Bir günün bolluğu, sana yetiyor. Gözün ötelere ulaşmıyor, düşlerin yok. Zahmetlerin nimetler getireceğini bilemiyorsun. Bulduğunla yetinerek, olduğun yerde dönenip duruyorsun.

Aşağı yukarı bin yıldır, bir feylesofun, bir mucidin, bir matematikçin, bir kimyacın, fizikçin yok. Dünya buluşlar ansiklopedisinde adın bile geçmiyor. Elin teknolojisini kullanırken, elin düşünüş biçimini kuşanarak, onun yedeğine düşüyorsun.

Sen, sen misin, başka dünyalara bukağılanıp, kendinin uzağın; mı düşüyorsun? Kör karanlıklarda didiniyorsun. El yordamıyla bulabildiklerinle yetiniyorsun. Salt edebiyatla ışığın yolunu açmak, çok uzun bir uğraş. Onu da ne kadar okuduğun; yayımlanan, okuyucu bulabilen kitap sayısından belli. Bilgisayar geldi sana, ama onu oyun için kullandığını sanıyorum. Böylesi durumda, politika çığırtkanlarının öksesine düşmeni, medyanın, geçici ve de üretimi, gelişimi olmayan konforun ağma yakalanmanı, anlayabilirim bir yere kadar. Ama sen insansın, halksın, ana kaynaksın; geçmişine bak, insanlığın nereden nereye, nasıl geldiğini bir araştır! Dünyanın hangi ivmede olduğuna bir bakıver! Toptan bağımlılığa, dünyanın ikinci sınıl ülkeleri durumuna sürüklendiğimizi ayırt et hele!..

Benim güzel babam,

Ne olur, Aziz oğullarını anlamaya, korumaya soyun! Aziz'ini kara topraklara gömüp unutma! Aziz'inin yolundakilerle elleş birleş de aydınlıklara çıkalım umuduyla, senin uyanık yanma saygılar sunarım efendim.

 

Damar, Temmuz 1996
Ardıçkuşu S.93 Aralık 2006

Etiketler:

Yorumlar (0 )