İKİ 3 MART PEKÇOK MEZARCI

İKİ 3 MART PEKÇOK MEZARCI

  

İKİ 3 MART PEKÇOK MEZARCI

Birinci 3 Mart

TBMM,3 Mart 1924’teçıkarttığı üç yasayla çağdaşlık yönünde önemli bir adım atmıştı:

1.   Tevhid-i Tedrisat (öğrenim birliği,430 sayılı) yasayla ikili öğretim kaldırılmış, eğitim öğrenim işleri  Milli Eğitim Bakanlığının yönetim ve  denetimine verilmişti.Bu yasaya rağmen askeri okullar ,tapu meslek okulu gibi başka bakanlıklara bağlı okullar vardı.Yasanın asıl amacı,insanların Tanrı buyruğuna göre yönetileceklerini kabul eden medreseli görüşü devreden çıkarıp laik anlayışı yerleştirmekti,pozitif bilimi kılavuz almaktı.

2.   Şer’iye veEvkaf Vekaletini (429 sayılı yasa ile) kaldırmıştı. Çünkü Şeriat, dünya işlerinin Allah’ın emrine göre yürütülmesi; ayet,hadis ve icmai ümmet esaslarına dayalı dini kaideler demekti.O zamanki vakıflar ise,dinsel kuruluşlardı,medreseli anlayışın güdümündeydi.

3.   Halifeliğin Kaldırılmasna,Osmanlı Hanedanının Yurt Dışına Çıkarılmasına (431 sayılı yasayla) karar vermişti.Dinle devlet işlerinin bir arada yürütülmesinin koca bir imparatorluğu ne hallere düşürdüğü görülmüştü.Son Osmanlı kuşağının kendi sultasını  ,sürdürmekten başka bir amacı bulunmadığı,kendi kişisel çıkarı için düşmanla işbirliği yaptığı gözlemlenmişti.Halifeliğin tarihsel bir gerçeğe oturmadığı ve hiçbir geçerliliği olmadığı biliniyordu.İslami unsurların bizi arkadan vurmaktaki hainlikleri yaşanmıştı.Bu durum karşısında  halifeliğin kaldırılması,Osmanlı Hanedanının yurtdışına çıkarılması doğaldı.

4.   Başkanlık kürsüsünün üstüne “Hakimiyet Milletindir” yazısını asan, laik eğitime geçmek isteyen, çağdaş bilimi önder tutmamacında olan TBMM,aynı gün,büyük bir yanlışlığın temelini de atıyordu.Diyanet İşleri Başkanlığının  kuruluşuna karar vermişti.Din devletin denetim ve gözetiminde olursa ,çağdaş uygulamanın kolay gerçekleşeceği umuluyordu.Türkiye’de başka din ve mezhepler yokmuş gibi, salt sünnilik adına yapılandırılan Diyanet İşleri Başkanlığının, giderek devlet içinde devlet olacağı, kendisini kuran Cumhuriyetin temellerini sarsacağı sezilememişti, o zaman.

İkinci 3 Mart

1.  3 Mart 1924’ten 70 yıl sonra Türkiye’de trajik bir 3 Mart(1994) yaşandı:

Özellikle RP milletvekili Hasan Mezarcı’nın laikliğe karşı  çıkışından rahatsız olan çevreler vardı. Dinsel sömürünün ana memesi ,RP’nin ağzındaydı.Aynı kaynağı oy deposu olarak diğer siyasal odakların altı boşalıyordu.Birbirlerine kurşun atarcasına siyasal boğuşmanın içinde bulunan DYP,ANAP kadroları birleşti: Atatürk’e sövgüde ,anasına iftirada bulunmasını gerekçe göstererek Hasan Mezarcı’nın dokunulmazlığını-DEP milletvekilleriyle beraber –kaldırdı.Bu konuda o kadar istekli ve amaçlıydılar ki, daha dokunulmazlığının kaldırılması resmileşmeden Hasan Mezarcı’yı tutuklama yanlışlığına düştüler.Yok öyle değilse, asıl devlet yönetiminin DGM Başsavcısı Nusret Demiral’ın güdümünde bulunduğunu kanıtlamış oldular.

DEP milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasını PKK ile mücadele gibi göstererek, RP’nin önlenmeyen yükselişine ket vurarak 27 Mart 1994 yerel seçimlerini kazanmayı umdukları ,saklanılmaz bir gerçektir.Al birini,vur ötekine.Hepsi birbirinin çocuğu ya da aynı karavananın adamları…Aralarındaki kavga , din duygularını gıdıklaya gıdıklaya  oy aldıkları potansiyelin bölüşülememesinden doğuyor.Mezarcı,  sadece bir piyon.

İçte ya da dışta hazırlanmış bir senaryo mu vardır, son uygulamalar Türkiye’nin kamuoyundaki konumunu ne yöne kaydıracak,böylesi kimin işine yarayacak ,devlet yönetiminde bu tutumun etkisi ne olacak soruları akla gelmedi.Varsa yoksa  oy kaygusu  kazandı.

2.   3 Mart 1994’de Diyanet İşleri Başkanlığının kuruluş yıldönümünü kutlamak için bir toplantı yapıldı. Niçin, şimdiye kadar böylesi toplantılar düzenlenmiyordu da şimdi gündeme geldi? DEP’lileri, Mezarcı’ları malzeme olarak kullanan Başbakan Tansu Çiller, İstanbul Taksim Meydanı’nda düzenlediği laiklik yanlılarını uyarmıştı, sözüm ona.Laiklik yandaşlarının 3 Mart’ta toplantılar yapması doğaldı.Taksim mitingine “ezan,bayrak,Kur’an” diyerek başlayan  ,miting sırasında ezan okununca konuşmaları kestiren Başbakan Tansu Çiller asıl dayanağı olan dincileri boşlayabilir miydi? Laiklik yanlısı toplantılar yerine ,Diyanet İşlerinin toplantısını yeğledi.Orada başörtülü Fatiha okudu.”Daha güçlü Türkiye için iki unsur gerekli.Bunlardan birincisi milli birlik ve  bütünlük ,ikincisi ise bu coğrafya üzerindeki İslami kimliğin muhafazası.” Dedi. Görüyorsunuz laiklik ve bilim söylemde yok.Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Nuri Yılmaz ise “Dini yok sayarak yeryüzü cenneti vaat eden ideolojilerin insanlığa mutluluğu getirmediğine ve yok olduğuna hep birlikte şahit olduk.” Fetvasında bulundu. İktidarın başı, dayanacağı yeri biliyordu(!) Fetvasını sağlam(!) yerden alıyordu.

Ölçüsü, dozu ne olursa olsun, aynı amaca yöneldikten sonra Mezarcı’ların söylemi ile bu tutum arasındaki fark nedir? Farkları; saptırmacaları, yutturmacaları  kaba ya da ince yöntemle uygulamadadır.Kavga,sömürü alanını paylaşamamaktan doğuyor.

Birçok Mezarcı:

1940’lara kadar köy okullarından din derslerini kaldırmayan; 1946’dan sonra iktidarın elden gideceğini görünce, din sömürücüleriyle yarışa çıkıp imam-hatip liselerini, İlahiyat Fakültesini açan ,din derslerini okullara sokan ,köy enstitülerini gözden çıkaran,Türkçe ezanı Arapça’ya dönüştüren ,TBMM’de milletvekillerine “Beyler,siz isterseniz,hilafeti bile geri getirebilirsiniz.” diyen; ömrü boyunca komünizm  fobisinden kurtulamayarak,onu hep gündemde tutan ; Her konuşmasına “İhlas ile yola çıktık.” la başlayan;  “Bana sağcılar suç işliyor dedirtemezsiniz.”  Sözü dillere destan olan “Tespih çekenle silah çeken birolur mu? Türkiye’yi komünizmden imam-hatipliler kurtaracak.” Sözünü söyleyen; “Allah’ın ipine sarılın.” Sözünü ağzından düşürmeyen; bütün okullara zorunlu din dersi koyan; siyasal konuşmalarına“ezan,bayrak,Kur’an” la başlayan kimdi?

Ezan, bayrak, Kur’an bunlara tapulanmıştı.Kendi saflarında bulunmayanların sanki bunlarla ilgisi yoktu. Böylesi ayrımcılığı yaptıkları halde kendileri bölücü olmuyorlardı(?). Ulusu, “inananlar-inanmayanlar” diye ikiye ayıran odaktan başka mıydı bunların yeri? Evet, İhlas ile yola çıkmışlardı: İhlas: 1.(Tanrı’ya karşı) temiz, doğru sevgi 2 (Tanrı’ya yönelik) gönülden gelen dostluk ve samimiyet, bağlılık demekti. Bir de İhlas Suresi (Kur’an 112.sure) vardı, Allah’ın birliği akidesi anlamındaydı.İhlas’ın diğer bir anlamıysa müşteriyi aldatma,iflas etme’dir.

Ağababalarının(şimdi hanımanneleri de var ya.)düşünü sisteminde  yetişip çarpık-doğru inançlarını ,milletvekili dokunulmazlığının altından dile getiren Mezarcı’ların suçu, patronlarından daha yavuz davranma cesaretini göstermekti.Bu ülkede o kadar çok mezarcı var ki…Ağababalarının, hanımannelerinin güdümünden çıktılar, başlarını alıp gidiyorlar, bir nazal sesin kuyruğunda. Yarın onu da  aşacaklardır elbet.

Mezarcı Derse ki:

Ortadaki bir senaryo değilse, Mezarcı yarın mahkemeye çıktığında derse ki:

*Diyanet İşleri Başkanlığını ben mi kurup esertip beserttim devlet içinde devlet konumuna yükselttim?

*Din okullarını ben mi açtım? Ülkeyi,din okulları, Kur’an kursları ağıyla kuşatan ben miyim?

*Buralarda neyin öğretildiğini, hangi amacın gerçekleştirilmeye çalışıldığını görmüyor musunuz, duymuyor musunuz, bilmiyor musunuz?

*Bütün okullara zorunlu din derslerini koyan ben miyim?

*İmam-hatiplilere üniversitenin, harp okullarının kapısını ben mi açtım?

*Cami yaptırma, bol bol imam  atayıp devlet bütçesinden bol bol para ödeme yarışının başını çeken ben miyim?

*Devlet dairelerine, okullara mescit açan ben miyim? Ramazan aylarında devlet dairelerinin yemekhanelerini ben mi kapattım?

*Devlet kuruluşlarının çalışma saatlerini, namaza göre düzenleyen ben miyim?

*Devletin işleyişini, dinsel anlayışa ben mi teslim ettim?

*Beni böyle yetiştiren “ana”larım, “baba”larımın suçu yok mu? Onları asmayacaksınız da beni mi asacaksınız?

Burada değilse, sizin inandığınız o “mahkeme-i kübra” da soracaktır, bu soruları size Mezarcı’nız, ey mezarcı başları!

 

Abece Dergisi, Nisan 1994

Etiketler:

Yorumlar (0 )