KENDİMİ ANLATIYORUM

KENDİMİ ANLATIYORUM

 
 
Arslan Bayır- Sayın Bolulu 75 yıllık yaşamınız boyunca genelde ve edebiyat alanında yapmak isteyip de yapamadığınız  ya da yapamadıklarınız var mı?

Osman Bolulu- Herkes dünyayı yeniden keşfeder.
İnsanoğlu, temelde kişisel istekler, özlemler yumağıdır. Ne çok şeye özenir, ne çok  şey düşler? Bütün düşlerini, özlemlerini gerçekleştirmiş insan olmamıştır / olamaz da… Herkes dünyayı yeniden keşfeder. Önemli olan insanın kendisini keşfetmesi, neyi yapıp yapamayacağını keşfetmesidir. Kolay mı bu? Doğa acımasızdır, yaşam engellerle doludur. Acıların, zorlukların çetin sınavından geçeceksiniz. Kendisini keşfedemeyenler kurulu düzene teslim olur, yaşamı yazgı olarak kabul eder, onun yelinde savrulup gider. Kimi, doğanın, yaşamın zorluklarından, yakınıdan kurtulamaz; kimisi de kendisini, yaşamı doğru algılayamadığı için, yetemeyeceği düşlerin, özlemlerin ardında seğirterek öğütür ömrünü.
                                                      
Yaşamın içinde, kendimi aradım ben.
Zorlukların çetelesi diyebileceğim yaşamımın içinde, kendimi aradım ben. Olan bitenden, kitaplardan kendimi öğrenmeye çalıştım. Zorluklardan eğitim aldım. Olanağı kısır toplum kesiminde doğmaktan yakınma yolunu seçmedim. Önümü kesen olumsuzluklarla savaşıp, onun içinden çıkarmaya çalıştım kendimi. Şunlar, bunlar elimde olsaydı, ben şuraya, buraya ulaşabilirdim yakınısında olsaydım, elime ne geçerdi? Hiç! Elimde ne varsa, o’yum ben. 
Bu adam ham geldiği dünyadan ham olarak gitmiş, insanlığın birikimlerini yemiş, insanlık adına atağa geçmemiş, hiç izi kalmamış demesinler, onun çabasını sürdürüyorum / sürdüreceğim yaşadıkça.. Edebiyat alanında, kim bütün özlemlerini gerçekleştirmiş ki? Özlemleriniz biterse, yaşam da biter, edebiyat da biter. Edebiyat adamının işi, doğrunun, iyinin, güzelin ardına koşulmuş bir  uzun koşudur. 
 
 
Arslan Bayır-Tüm yapıtlarınızda dil öne çıkıyor. Kitaplarınızı inceleyen yazarların da ortak kanısı bu yönde, bunu biraz açabilir miyiz?
 
Osman Bolulu- Dille düşünüş iç içedir.

Dille düşünüş iç içedir: Birbirini yeder, evriltir. Dil, bir ulusun  yaşama bakışının, yaşamı algılayış ve değerlendirişinin – tarih içinde ve yaşamın engelleriyle boğuşa boğuşa oluşmuş- düşünüşünün dizgeleşmişidir. Ulusun, yaşama bakışı, yaşamı algılayış ve değerlendirişi diline yansır. Felsefesinin, biliminin, kültürünün, uygarlık düzeyinin omurgasıdır dili. Yurt dediğiniz toprak parçasını yitirirseniz, başka bir toprağa konuşlanabilirsiniz. Dilinizi yitirirseniz, yurtsuz/kimliksiz kalırsınız. Tarihin derinliklerine gömülürsünüz.
 

Bir ulusun kimliği, sözlü yazılı ürünlerindedir. Biz, Cumhuriyetle  uluslaşma, külütürleşme, dolayısıyla aydınlanma ve uygarlaşma yoluna girmiştik. Ne yazık ki, önü kesildi. Söz arası, şunu da belirteyim: Bizi, tarihin derinliklerinden bugüne getiren salt kahramanlıklarımız değil: İşlek, üretken, üretimli anadilimizdir.

Cumhuriyetin devrimini yeterli saydık.

Aydınlama sürecimize ket vuruluşundan ötürü, yazılı ve sözlü dil ürünlerimizi dünü ve bugünü ile incelemede, irdelemede aksak kaldık. Cumhuriyetin devrimini yeterli saydık.  Dil devriminin getirileriyle yetindiğimiz için düşünüş boyutumuzu büyütemedik. Sözü, söylemi aynı kalıplarla kullandığımız için, aynı yerde dönenip duruyoruz. Türkçenin olanaklarını kullanabilseydik; düşünüşte daha ileriye sıçrayabilirdik, çağın uygarlığını yakalayabilir, ötesine geçerdik. Edebiyatımız, sanatımız görkem kazanırdı. Demokrasimiz, topallamazdı. Bugün, dünyanın yedeğinde yelpelenmezdik, diye düşünüyor, ona yazıklanıyorum. Benim dile özenim, dil titizliğim, buradan geliyor.

Dil dediğimiz zaman, salt sözü anlamayalım: Müzikten yontuya, resme, baleye varıncaya kadar, her sanat bir dildir. Hele edebiyat dilsiz olur mu? Yazıklandığım, dilimiz ve özümüz üzerinden evrensele yönelen ivme hızımızı çoğaltamayışımızdır.

 
Arslan Bayır-"Korkacaksan Kitapsızlardan Kork" benim için de dikkat çeken bir eserinizdi. Kitap okuyana fazla itibar yok gibi. Biz kitapsızlardan mı korkacağız?
 
Osman Bolulu- Kitapsız kafa çöle benzer
Kitapsız kafa çöle benzer. Ona ne eker, ondan ne biçebilirsiniz? Kitapsız kafayı, beslenme kaynağı ve akağı olmayan bir durgun gölete de benzetebilirsiniz. Durgun su, durduğu yerde, zararlı yaratıklar üretir. Din tarihi, 28 bin peygamberden söz ediyor. Ama kitaplı olan dördünü önemsiyor. Bugün, onların çağını doldurmuş öğretileri değil mi,  insanlığı yaşanılası gerçek dünyadan koparan, insanlığın bir kesimini, din tacirlerinin sömürü aracı yapan?
Ret-Kit okumakla öğünen cumhurbaşkanları görmüş olabiliriz. İnakçı kitapların katı öğretisine saplanmış kafaların en yüce/kamusal koltuklarda oturduğunu görebiliriz. İnsanı insan yapan sözdür. Kitap sözün damıtılmışıdır. Kafası kitapla beslenmemiş, yüreği incelmemiş dolayısıyla insanlaşmamış ve insana tecim nesnesi gibi bakanlar çoğaldı, baskınlaştı diye, onlara teslim mi olacağız? Kitapsızlar, inak kitaplarıyla  insanlığı yenmeye soyunmuşsa, niçin biz de insanı , daha insanlaştıran kitaplarla savaşıma durmayalım? Aydınlanmanın, insanlaşmanın kaynağı kitap değil mi?
 
Arslan Bayır-İkinci kitabınızdan 30 yıl sonra şiirleriniz tekrar gündeme gelir ama Cemal Süreya sizin için "gizli şair" der. Gerçekten öyle miydiniz, bu süre içinde? Şair'in /ş/sindeki çengel düştü "sair" oldum demişsiniz, geçmişte. Ne demek istemiştiniz? Bir dokundurma mı vardı birilerine ya da bir yerlere?
 
Osman Bolulu- Sözünü ettiğiniz 30 yılda, az yazmış olabilirim. Yaşamın içindeydim ama… Ülkemizi kıskacına alan, gençlerimizi kıyan karabasanla boğuşuyordum. Ülkemizin sorunlarıyla boğuşmadan, yaşamını, insanını tanımadan, neyi yazabilir, neyi söyleyebilirsiniz? Edebiyat dediğin, şiir dediğin, kitap dediğin yaşamın olgularından almıyor mu istimini? Belki  yazısı kıt bir dönemdi o. Ama yaşamın acı-tatlı şiirini yaşıyordum. Yaşam, başlı başına bir şiirdir: Acısını da tatlısını da söz ya da davranış, duruş olarak yaşarsınız. Bir sınanma, evrilme tezgâhı sayıyorum, o ara vermeyi.
                                                                              
Cemal Süreya, yazmaya ara verişimden ötürü gizli şair demiş olmalı, benim için. Yazmıyormuşum ama duruşumda, tavrımda bir şairlik varmış ki, Cemal Süreya öyle demiş. Sosyal  eylemlerin içindeydim de, sözü slogana koşmuyor, edebiyatı siyasaya teslim etmek istemiyordum. Benim şiirim, o sıralar – kimi çevrelerce önemsenmiyordu. O nedenle yapmış olmalıyım o espriyi. Ucu birilerine dokunuyorsa, dün de bugün de kime değerse, onlar da payını alsın desem başkalarını incitirim. Kendimle gırgır geçmeyi severim de…
 
Arslan Bayır - Sizi tanıyanlar ‘dik adam’ diye nitelendiriyorlar. Bu bir sertlik ifadesi mi ? Şiirleriniz, kitaplarınızın adları sevgi dolu sanki. İçinizdeki çocukluk keşfedilmemiş mi acaba ?
 
Osman Bolulu - Dik ve sert adam mıyım ?
‘Dik’ ve ‘sert’ sözcükleri; esnekliği olmayan, zor, hırçın,  bağışlamasız, hoşgörüsüz, gönül kırıcı, katı, ters anlamlarıyla benim kimliğime yazılamaz. Yalnız, o iki sözcüğün içindeki anlamlardan ikisini bulabilirsiniz bende: Eğik değilim, yer çekiminin, her türlü baskı, çıkar çekimlerinin yelinde eğilmem, dikeyimdir hep. Nerede, kim olursa olsun insana yönelen kötülüklerin karşısına sert bir kaya gibi dikilirim. Yazımla, duruşumla savaşırım onlarla. En azından, kötülüklerin tepkisini, acısını yaşarım. Dünya kuruldu kurulalı akla kara, iyiyle kötü savaştadır. İnsanlığın olumlu gelişimleri;  ak’ı yeğleyenlerin, iyi’ye koşuluların getirisidir. İyi’nin, ak’ın yanında yer almak, insanlaşmaktır. Kötüler yataya basıp geçerler; diki’n tepesine boyları yetmez, ürkerler ondan.
 
 
 
                                                      
Etiketler: hayatı

Yorumlar (1 )

Tamer Yüksel

Tamer Yüksel

2014-12-15 11:35:32

Zorlukların çetelesi diyebileceğim yaşamımın içinde, kendimi aradım ben. Olan bitenden, kitaplardan kendimi öğrenmeye çalıştım.