CEMAAT VE PADİŞAHLARIMIZ

CEMAAT VE PADİŞAHLARIMIZ

 

CEMAAT VE PADİŞAHLARIMIZ

 

Cemaatler Ülkesi burası: Dinsel, siyasal, tecimsel mi dersiniz, alın alabildiğiniz kadar. Yazar-çizerlerin bile cemaati var. Düşünüyoruz, eylemciyiz diyenler de cemaatçi. Örgütler cemaat anlayışında. Medya, reklamlar, gazeteler de cemaatlerini oluşturma çabasında.

Nedir bu cemaat, cemaatçilik?

Cemaat sözcüğünü; "insan topluluğu", "imamın arkasında namaza duranlar" ya da "bir dinden, soydan insanların topluluğu" diye açımlarsak, cemaatin boyutunu kavrayamayız. Sözcüğün kökü Arapça "cem", "Toplama, yığma" anlamında. Ulusal, düşünsel, çağcıl anlamdan uzaktır cemaat. Ulus gibi ortak paydalarda buluşmamıştır. Onun ortak paydası duygu ve inançtır. Sorgulamadan bağlanılır. Bireyselliğini kuşanamamış kimlikler, bütünün içinde sessiz bir damla olarak avutur kendisini. Yalnızlığından kurtulduğunu sanır. Bütüne kişiliğiyle bağlanmış bireyin, dünyanın temeli olduğunun bilincine ulaşamamıştır. Bütün içinde tektir, zavallıdır. Çaresizliğini, içine katıldığı yığının dalgalanmalarıyla örtülemiştir. Onun kabarmasından kendine pay çıkarır. Ama önderi kimmiş, yığını, çıkarları için nereye sürüklüyormuş, ne veriyormuş, ne vermiyormuş, onu düşünemez hiç, cemaatin üyesi.

Cemaatlerin en tutarlısı, dinsel olanıdır: Tanrıya bağlılık, öteki dünya avuntusuyla yakaladıklarını, bir arada tutması zor değildir. Yüzyıllardan beri eskimeyen umudun emziği sağlamdır. Bu emziğin sütü, insanı esenliğe ulaştıramayan çarpık düzenin memelerinden alır özsuyunu. Tecimsel cemaatlerdeki bağ kazançtır. Para bağları koptu mu, bir yenisine katılınır. Siyasal cemaatlerin ana direği iktidardır, o topluluk içinde üstün statüler kazanabilme olanaklarıdır. Bunlar sağlandıkça, bütün lük korunur. Fakat iktidar ibresi başka yöne dönünce, cemaatte çözülmeler görülür. Örgütsel, sendikal cemaatlerde çözülmenin ilacı, yeni oluşumlara gitmektir. Yazınsal, düşünsel cemaatlerde ön alma, kendini okutma, birinin yandaşı olma gibi etkenler önem kazanır. Medyanın kuyruğundan asla ayrılınmaz. Söylemler eskidiyse, dışarıdan, yargılamasız yeni düşünüş biçim ve biçemleri alınıp sürülür piyasaya.

Herkes mi cemaatçi? Öyle görüntü vermeyenleri de vardır. Bir cemaati, açık-gizliye de bildikleri sürece şikâyeti yoktur onların. Ta ki sultalarına dokunulmasın. En demokrat olanlarının bile içinde bir padişah yatar. Padişah İmperial'dir: Buyruğu tartışılamaz, ortak kabul etmez o. Hemen boynu burulamayacak ayrıksılar görülünce, yeni oyalama düzenleri, yolları, yöntemleri devreye sokulur. Gazete, televizyon ile mi cemaati yönlendiriyorlar, buna ters düşenler mi oldu; hemen yan gazetelerle, başka kanallarla cemaatin sağılmasına girişilir. Yeni partiler kurulur. Çıkmaza düşülmüşse, koalisyonlar kurulur, düze çıkıncaya kadar.

Bu karambolde ilerici, aydın kılığında yeni padişahlar türer kiminde. Önce hem camiye, hem kiliseye mum göndererek demokratlık giysisine bürünmüşlerdir. Şimdiye değin yaşanılan düzen, sosyal adaleti kuramamış, bilimi öne çıkaramamış, laik düşünüşe ulaşamamış mı, sözüm ona, bunları sorgulamaya alırlar. İbrelerini, dünyadaki çalkantılara ayarlarlar, irdelemeden. Dıştan gelen rüzgâr, hep serinlik belirtisi sayılmış ya bizde, işte oradan yakalamaya çalışırlar insanları. Bilimin ışığına ulaşamamış, laikliği kavrayamamış olanların şikâyetinin altında, çok eski özlemler mi yatıyor, onları kaşıyarak, birilerini hareketlendirirler. Kaşıntısı alınanların alkışı, yeter bu yeniyetme padişahlara.

Bilimsel sorgulama ile laik düşünüşle dünyanın anhasını minhasını kavrayıp ortak çıkarlarda birleşerek hoşgörüye ulaşamamış böylesi toplumlarda üç-beş gerçek aydının bulunmasının öyle büyük bir önemi yoktur. Bunlar, sosyal adaleti savundukları zaman "komünist" diyerek susturmamış mıydık? Şimdi başka silahlarımız yok mu?.. Geleneklerin sağlamlarına tutunuyorlarsa, "vay gerciler gericiler" der, vurursunuz başlarına. Düzeni sorguya alıyorsa, "millî mefahire" (ulusal övünce) hakaret/sövgü der atarsınız içeriye. Devlet yapısındaki, ulusun tutumundaki aksaklıklardan söz ediyorlarsa, "devlet, millet düşmanı" deme silahınız ne güne duruyor? Dış dünyadan olumlu örnekler gösterip onları öneriyorlarsa, "kökü dışarıda mihraklar (odaklar)" suçlaması, zaten elinizdedir. Dış ülkelerin yazınında kalem oynatıyorlarsa, "ajan, satılmış" yaftasını yapıştırırsınız, olur gider. "Vatan hainliği” ne kadar ne silahlarımız yok, ne silahlarımız... Zaten bunların yeri yurdu neresi ki?.. Üç-beş büyük kent! Taşra kentlerindekileriyse, teker teker, boyun altından, bu koca kentlerindekilerine bakar. Ağababalarının boynunu burdunuz mu, onlar kuyruğunu kısar hemen. Onların kör ışıldaklarını söndürmeye bir mahalle komiseri yeter. Kocakentlerdeki medya, üç-beş yazarı, aydını haber yapıp gürültü çıkarmaya çalışırsa, onların sesini kesmenin yolları elinizdedir. Yani efendim, bunların bir kıymet-i harbiyesi olmaz.

Gel gelelim ki, nereye kadar sürdürülebilir bu susku düzeni? Bu cemaat ruhu? Demokrat görüntülü önderlerin içinde yatan padişahlık? Lotarya kültürüyle/spor gösterileriyle ne kadar avutabilirsiniz, bu cemaatti yapıyı? Dünya iyice küçüldü.

Ta öbür uçtaki olay, televizyonun düğmesine bastınız mı, evinizin içine giriyor. Kısıntılı da olsa, bilim kırıntıları, sınırınızdan sızıveriyor. Eloğlu, artık topla, tankla tutsak etmiyor ülkeleri. Sömürünün ince yollarını bulmuş, para harcamadan beceriyor bu işi. Dıştan alabildiğiniz yok, içteki payınız da giderek küçülecektir, o zaman. Ulusal kimlik kısılıp kuşatıldıkça, sizin acı payınız da çoğalacaktır. Dışarıya kapak atmak isteseniz, sizin borularınız ötmez ki oralarda...

İmparatorluk anlayışının köküne varmıyor sular artık. Herkes kimliğini istiyor. Rıza toplumları kıpırtılı. Bilimdışı inançlarından başka donanımı olmayan pusuda. Bilinçsizler, ipin ucunu yakaladı mı, bütün kurtuluş yoları kapanır. Onların padişahlığı, size taş çıkartır. Gelin vazgeçin şu padişahlıktan, cemaat kalesinin siperlerinden ateş etmekten!

 

(Damar, Mart 1993)

(Damar, Mayıs 1995)

Etiketler:

Yorumlar (0 )